DİNDE ZORLAMA YOKTUR,
KENDİ İLİM VE İRADESİ İLE KABUL ESASTIR
Bunun için insanların içinde bedevisi, medenisi ayrımsız hiçbir fert yoktur ki, onda din hissi olmasın. İnanmak beşeriyetin en derin hissi ve ihtiyacıdır. Vaktiyle mağaralarda en ilkel bir halde yaşayan Pigmelerin bile bu ihtiyaçtan vareste kalmadıkları bize kadar intikal eden asarı antikalardan tarihi eserlerden anlaşılmaktadır.
Dünyaca meşhur dinler tarihi bilginlerinden Benjamin Costant, bir eserinde diyor ki, “Ömrü dinleri araştırmakla geçmiştir”. Din beşeriyet tarihine en ziyade hakim olmuştur. Dini hisler, dini düşünceler ve fikirler insan tabiatının değişmez bir özelliğidir. Din anlayışı doğrusu ve eğrisi ile insanların bu özelliğinden odğmuştur. İnsanlık tarihi dinler tarihi derinlemesine incelendiğinde bunu hemen anlamak mümkündür. İnsanlık başlangıcı ile beraber doğruyu gösteren din önderi peygamberlerin gelişi ve din tebliği de insanlıkla var olan bir olaydır. Bunu müsbet ilimde aynen kanıtlarıyla tesbit etmiştir.
Bu fikre karşı çıkan aşırı dinsizler bile inanmak ihtiyacından kurtulamamışlardır. Kimisi kendini tanrı ilan etmiş, kimisi yaancı olduğunu bildiği halde peygamber ilan etmiştir. Yani her inançsızın bile bir inancı olmuştur. Burada mühim olan inançlı-inançsızlık değil, doğruyu bulmaktır. Bu gerçeklerde Hz. Adem’den beri süregelen Hz. Muhammed SAV. De son bulan hakikat tebliğcilerinin yolunu bulmaktır.
Aslında dinsizlik dine karşı bir isyandır. Dinsizlik bile dinin bir isbatıdır. Çünkü her şey zıddı ile kaimdir. Din var ki buna tepki olarak dinsizlik var. Ama din aydınlıktır, dinsizlik sönüktür. Biri umumi diğeri mevzidir. Kesiktir, kırıktır, köksüz ve dipsizdir. Geçici ve arizidir. Ama din fıtrı ve ebedidir. Dinsiz olduğunu alenen ilan eden ve dinsizlik üzerine emek zayi eden Feliks Le Dantek hiçbir şeye inanmadığı halde inanmak kaydından kurtulamadığını itiraf ederek diyor ki, “İnsanların en hassa duyarlı önem verdikleri doğru din duygusudur. Bu fikre aykırı gördükleri her davranış onları hiddetlendirir. Hatta yapılmayacak işleri yaptırır. O bakımından insanlar hangi inancta olursa olsunlar birbirlerinin inançlarına saygı duymalıdırlar. Bu insani bir vazifedir.
İslamın yüce kitabı Kur’an’da da “sizler başkalarının putlarına sövmeyiniz. Onlar da sizin rabbinize küfreder. Bu sizin için bir suçtur.” Buyurarak, her inanca saygılı davranmanın önemini vurgulamaktadır.
Çünkü her insan hukuken ve medeniyet gereği içinde bulunduğu toplumun örf, adet, gelenek ve ananelerine hürmetkar davranmak zorundadır. Aksi halde anarşi doğar. Kendi inancını savunmak, doğruyu göstermek fikri bazda tartışmak aladır. Ama zorla kendi inancını başkalarına kabul ettirmeye zorlamak, ahlaksızlık ve alçaklıktır. Zaten yüce İslam’da “Dinde zorlama yoktur, kendi ilim ve iradesi ile kabul esastır” der.
Dinlerin tekamülü gerek peygamberlerin getirdikleri hükümler açısından, gerekse müsbet ilim bakımından bakıldığında devamlı ilim ve fenle dinin özellikle Kur’an’ın ve diğer semavi dinlerin asliyetleri ile uyumlu bir şekilde oldukları görülür.
İnsanlar den telakkilerinde muhtelif merhaleler geçirmişlerdir. Fakat ulum-ilimler ve funun-fen ve teknoloji sayesinde dinlerin terakki ettiği yani insanlarca daha iyi anlaşıldığı asrın filozofu Kant (Alman filozof) Jül Simon’un felsefesinde açıkça görülmektedir.
Zira dinin varlığında ihtilad yok, senin dinin benim dinim söz konusu olmuştur.
Yoksa Hz. Adem’de Hz. Allah’ın varlığı birliği sıfatları ne ise Hz. Muhammed SAV.in getirdiği Kur’an’da da aynıdır. Hiçbir değişme yoktur. Anca furuat denilen pratik hayattaki din tezahürleri ibadetler ayinler sosyal kurallar her devirde değişik olmuştur. Esas olan itikat, inançtır. Eğer yüce Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları kalben ve lisanen tereddütsüz tasdik, ulu Allah’ın bütün emir ve mehilerini tasdik anlamına gelir. SÜRECEK