BAŞARISIZLIKLARI KADERE BAĞLAMAK
İNSANI SORUMLULUKTAN KURTARMAZ
Şöyle bir fıkra vardır. Adamın birisi diğerine kızar dururmuş. Bir gün bir fırsatını bulup şiddetli bir tokat indirir o adamın yüzüne. Tokadı yiyen adam hiddetlenip tokatı vurana hücum edince, tokatı vuran “Kızma birader, bu bir kader işidir. Senin kaderinde bir tokat yemek varmış olay neticelendi. Üzülme, bu Allah’ın alası” demiş. Sükunete eren kişi yerden iri bir tezeği kendine tokat vuranın başına indirmiş. Tezeğin şiddeti adamı yere sermiş. Tezeği vuran kişi “Üzülme dostum. Senin bana vurduğun tokatın Allah’ın alası, benim senin başına indirdiğim tezek de Allah’ın senin başına takdir ettiği belası” demiş.
Bu işler kader değil insanların kaderi, iradelerini kullanmalarının sonucudur. 100 km hızla gidilmesi gereken bir otomobil sürücüsü 200 km hızla yol alıp sonunda canından olunca göz göre göre ölüme giderse ve buna kader derse bu kader değil, Allah’a iftiradır. Ha burada şu gerçektir. Ulu Allah ezeli ilmi ile bu olayın böyle olacağını biliyor. Kaza anında olayı yaratıyor. Neticede kimin zararına sebep olmuşsa insanın iradesi ile olay meydana geldiğinden sonunda suç ve ceza yani sorumluluk doğar.
İnsan kasiptir kazanır, Allah haliktir yaratır.
Mutlak kader kesindir değişmez. Muallak kader şarta bağlıdır, kulum şu işi şöyle yapacak, dua edecek, sadaka verecek, şu hayırlı tedbiri alacak olursa bu beladan kurtulacak diye olay takdir edilmişse insanlar beladan kurtulurlar. Örneğin R.SAV. “Essadakatü terüddül bela ve tezidül ömür” buyurmuştur. Az sadaka çok belayı defeder. Dualar kader duvarını deler. Sılayı rahim akrabayı ziyaret, ana ve babanın duası belalara kalkan iyiliklerin anahtarıdır. İşte buna kaderi muallak denir. Kişinin kaderinde kaza yapmak var ama kaza olmuyor. Sebebi, kulum tedbirini alırsa sadaka verirse, dua ederse onun belasını erteler veya kaldırır ki bu da bir kaderdir. Yani bunun sadaka ve dua ile kalkacağını da Allah’ın takdir etmiş olduğu bir kaderdir.
Hz. Ömer ordusu ile Şam’a geliyor. Şam’da korkunç bir salgın, kolera hastalığı olduğunu haber alıyor. Şehre girmeden geri dönüyor. Komutanlar ashap itiraz ediyorlar. Bu kadar yorucu bir yolculuktan sonra bu zaferden nasıl vazgeçersin. Kaderimizde varsa ölürüz dediler. Hz. Ömer R.A. “Hayır, askeri ateşe atamam. Alah bize bir irade vermiş. Bizim Şam’a girmememiz de bir kaderdir. Yani Allah’ın gazap kaderinden kaçıp rahmet kaderine sığınıyoruz” demiştir.
Yani başarısızlıkları kadere bağlamak insanı sorumluluktan kurtarmaz. Bunu iyi anlamak gerekir. Çünkü insan hem mükellef hem de mesuldür. İslam dini atılım dinidir. Atalet, miskinlik dini değildir. Tevekkül, bütün tedbirleri alıp temkinleri kullanıp sebeplerine sarılıp işin sonunu Allah’a bırakmaktır. Kader böyledir. Yoksa arabanı yolun ortasına park et, sonra kaza olsun, ne yapalım kader demek deliliktir. Buna kader denmez, garez denir. İşin doğrusu böyledir.
YUNUS’TAN BİR NEFES
Yunus Emre Anadolu’nun aydınlık ışıklarından Edebali, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaşi Veli ve son asrın ozanı Aşık Veysel Sivasi gibi ruhunun derinliklerinden insanlara sevgi ihraç eden büyük hak aşığı ve halk ozanıdır.
Namı dünyaya yayılmış, Mevlana Hazretleri gibi dünyanın ışığı olmuş Allah’ın veli kullarından bir Anadolu eridir. Hakkında yazılan şiir ve nesir, edebiyatçılar tarafından kaleme alınan övgü dolu eserlerin adedi belli değildir.
Yunus, bizim Yunusumuz diye gurur duyduğumuz bir maneviyat sultanlarından biridir. SÜRECEK