“KALP GÖZÜ”NÜN SIRLARI, KIYAMETE
KADAR ÜZERİNDE ÇALIŞILSA ÇÖZÜLEMEZ

Netice; sebepler üzerinde karar kılan kimse insan mertebesine varamamıştır. Zira insan gözdür ve görmekten ibarettir. Yani, insandaki görücü ve bilici nura (ademi-insani) denir. Çünkü geri kalan et-deri, kemiktir. (binaenaleyh) Bundan böyle hakiki insan açık ve perdesiz kalp gözü ile bakarak her yerde ve her hadisede gerçek faili, yüce yaratıcıyı görür. Allah’ın hikmetine aşina olur. Kaza ve kader, hayır ve şerrin bilgi alanına giren bu konu, ilim, bilgi, din ve tasavvufi yönden ancak bu kadar açıklanabilmektedir.
Netice; insan kendine isabet eden iyilik ve kötülüklerin kaynağını yine kendinde aramalı ve tedbirini almalıdır. Kula düşen budur.
HAKİKİ GÖZ, GERÇEĞİ GÖREN GÖZDÜR
“Göz odur ki göre gerçeği
Göz değildir görmez merteği”
(Fikret Hoca)
Göz ulu Allah’ın canlılara ihsan ettiği beden nimetinin en önemli organlarından birisidir. Gözün görevini bilmeyen yoktur. Göz Allah’ın nuru ile bakarsa hakikati görür. Bedenin bir uzvu (organı) olarak bakarsa sadece görmek istediğini gören gözdür. Bu başgözünün ana görevidir.
Bir de kalp gözü vardır ki, bu göz herkeste bulunmaz. Göz üzerine ciltler dolusu kitaplar yazılmış, edebiyatta bütün edebi sanatların uygulandığı, kalpten, gönülden sonra göz gelir. Göz tıpta hususi bir ihtisas, uzmanlık alanıdır. Hacettepe’de Meral adında bir göz profesörü, bedende sadece göz üzerine 50 sene çalışılsa bile yine gözün sırları çözülemez diye uzmanlık okuyan öğrencilerine söylerken duymuştur. Bu gözün organsal enginliğidir.
Kalp gözünün sırları kıyamete kadar çalışılsa neticesi alınamaz. İkinci cihan harbinde Hitler Yahudilerin bir kısmını yakmış, yıkmış, yok etmiş. Bazı mühendisleri sürgün etmiş. Bunlardan bir kısmı da Türkiye’ye gelmiş. Bir takım sanayi kuruluşlarında çalışmışlar. Bunlardan birkaç kişi de Çorum’a gelmişler. Merhum üstad Hakkı Bilal abi bunlardan bana uzun uzadıya söz etmişti. Bu mühendislerden birisi Osmancık’a gitmiş. 1940-1945 dönemi Osmancık’ın içinden, kazayı ikiye bölen Kızılırmak akarsuyunun Gemici mahallesini ana Osmancık’a bağlayan köprünün adına da Koyunbaba köprüsü derler.
Bunun da ilginç hikayesi vardır. Bu Alman mühendis Koyunbaba köprüsünün ortasına dikilmiş ve gür bir coşku ile akan Kızılırmak’ın boşa akıp gittiğini görmüş. Hayretini ve üzüntüsünü şöyle dile getirmiş: “Kızılırmak coşkuyla akar, Osmancık’lı ahmak ahmak bakar. Bakar ama görmez” demiş. Yani boşa akıp gidiyor. Az bir tarımın dışında bu sudan yararlanılmıyor demek istemiş. İşte bakar amma görmez dedikleri budur.
Hatta bunu daha da ileri götürenler vardır. “Kör müsün, önüne bak, o görmez çünkü bakar kördür” gibi ifadeler baktığı halde görmeyenler için kullanılır. Biz bu yazı ile gözün hikmeti görmesi gerektiğini ifadeye çalışıyoruz.
“Göz insan ruhunun (perdesiz) penceresidir. Hikmete kapalı gözler, ruhu seyredemezler. Göz görmeyince gönül katlanır. Gönül gözünün perdesi yoktur. Gönül gözü hikmetin peşindedir. Onun için göz kalbin aynasıdır. Gözler yalan söylemez. Gözler dilin şahididir.”
Göz ve gönül gözü üzerine sahifelerce yazı yazabilirim. Ama sözün çokluğu, toprağın madeni kapattığı gibi manayı kapatır. Anlaşılmaz hale getirir. Marifet az sözle çok mana ifade etmektir. Anlamsız söz, denesiz samana benzer. Sap az, tane çok olacak. Marifet budur. SÜRECEK