İNSAN ARKADAŞINI, MESLEKTAŞINI NE KADAR
YÜKSELTİRSE KENDİ DE O KADAR YÜKSELİR

KİŞİ, KİŞİNİN AYNASIDIR
Söyle arkadaşını bana, kim olduğunu söyleyeyim sana...
Sürdürülebilir dostluklar, karşılıklı güven, emniyet ve dürüstlük üzerine kurulur. Her türlü ahvalde yani iyi günde, kötü günde, varlıkta, darlıkta, çoklukta, yoklukta yanında olan kimseler gerçek dostturlar.
Mecburiyet karşısında dost görünenler, varlıkta yanında, yoklukta yok olanlardan dostluk beklemek koyunun kurttan beklediği dostluğa benzer. En zayıf anında kurt gibi fırsatını kollar. Özellikle asker arkadaşlığı, okul arkadaşlığı ve kahve-esnaf, aynı işi yapanların dostluğu gibi arkadaşlar arasında, menfaat çatışmalarının sebep olduğu, özellikle haset, çekememezliklerin sebep olduğu olumsuzluklar, dostlukların bozulmasına neden olur.
Şimdi, bunu anlatan bir örnekleme yapalım: Eski medresede okuyan öğrenciler, Ramazanlarda köylere dağılırlar, halkı dini yönden aydınlatırlardı.
Yine böyle bir görevle iki medrese öğrencisi yola çıkarlar. Alim ve mürşid bir zatın evinde akşam misafir kalırlar.
Mollalardan birisi abdest almaya çıkınca, kalan mollaya ev sahibi köylü, “molla efendi, arkadaşının ilmi nasıldır, ahlakı iyi midir. Geçim ehli midir?” gibi sorular sorar. Misafir cevaben, “Arkadaşım cahilin biridir. Eşşek gibi inattır. Ahlakı bozuk, arkadaşlığı geçimsizdir” gibi sözlerle arkadaşını karalar.
Abdestini alıp odasına dönen mollaya da aynı şekilde öbürü dışarı çıkınca sorar; “Arkadaşın nasıl bir insandır?”
Bu da diğer arkadaşı gibi arkadaşını kötüler, “Ne diyeyim, öküzün biridir. Arkadaşlık yapılacak birisi değildir, ama mecburen geldik” der.
Gün Ramazandır. Top atılır, sofraya oturulur. Ev sahibi sofrada birinin önüne arpa, diğerinin önüne saman, kendi önüne ise tereyağlı yumurta koyar. Buyurunuz der. Mollalar şaşkın şaşkın birbirlerine bakarlar. Durumu gören ev sahibi, ben sizi birbirinize sordum. Ona göre yiyecek hazırladım. Biriniz diğerine eşek, öbürü de ötekine öküz dedi. Ben de herkesin yiyeceğini önüne koydum. Ben insan olduğum için kendime de yumurta pişirdim, der.
Sonra esas hazırladığı yemekleri getirir, onlara şu şekilde öğütler;
Evlatlarım, siz henüz işin başındasınız, okulla hayat apayrı şeylerdir. Ben de sizin gibi okudum, bu yollardan geçtim. Maksadım sizi küçük düşürmek değil ,sizi eğitmek, hayatın zorluklarını hatırlatmaktır. İnsan başkasını karalarken kendini karaladığını bilmelidir. İnsan arkadaşını, meslektaşını ne kadar yükseltirse kendi de o kadar yükselir. Bunun aksi de doğrudur. Başkasını karalayan kendini karalar. İşin farkına varan bu olumsuzluğu sabırla karşılamasını bilmelidir. Yoksa zaman yine herkesin kendine olur. Birimizi eşek tepse, gidip bizim de eşeği tepmemiz veyahut köpek bizi ısırsa bizim de gidip köpeği ısırmamız mı gerekir. Eşek inatlı, köpek tabiatlı insanların bizlere dalaşması da aynen böyledir. O zaman bizimle onların ne farkı kalır?
Öfke anı insan aklının, insan zihninden çıkınca akıl dışı davranışlar başlar. İşte o zaman insan hayvanların bile yapamayacağı kötülükleri yapar. Köpekten, eşekten aşağı oluverir. Ama iş işten geçmiş olur.
Kültürümüzde “ne şeytanı gör, ne de besmeleyi çek” diye bir söz vardır. Ama sen şeytanı görmezsen bile yine de besmeleyi çek. Unutma yüce Allah Kur’an’da “Kulun başına gelenler kendi eliyle ettiklerinin neticesidir. İyilikleri de öyledir. Arpa eken buğday biçmez. Sen başkasına kötü dersen başkası da sana kötü der. İyilik yapanın kötülük gördüğü azdan azdır. Ama kötülük yapanı kötülük göreceği mutlak kesindir. Çünkü Allah’ın ayeti böyle söylüyor. Kur’an’da Allah cc. kelimesinin dışında en çok zikredilen kelimeler; Rahman, Rahim, Aziz, Hakim ve Sabırdır.
SÜRECEK