Şurasını ifade edelim. 4 halifenin hepsi birbirinden aşağı değildir. Her birinin bir veya birkaç üstünlüğü vardır. Mesela, Hz. Ebubekir’in imanı, sadakati, Hz. Ömer’in cesareti, hamiyeti, adaleti, Hz. Osman’ın hayası, yumuşaklığı ve cömertliği, Hz. Ali R.A.nın yiğitliği, cesareti, ilmi ki Hz. Ali’den daha alim başka bir sahabi yoktur. İslam’a hizmeti; 84 harbe iştirak etmiş, yani bu sıralama mecburiyeti itibariyledir. Bunlar çok üstün insanlardır. Ehli Beyt; R.SAV.in soyu, Hz. Ali’nin evlatları ve daha niceleri bu özelliklere sahiptirler. Çekinmeden canını Allah yoluna, din uğruna, peygamber ASV.in aşkına kurban eden binlerce insan vardır. İşte mürüvvet bunların yüce sıfatıdır.
Hz. Ali R.A. efendimiz, ilmin kapısı, yiğitliğin timsali, R.SAV.in damadı ve amcaoğlu ve R.SAV.in terbiyesi altında yetişmiştir.
Hilafeti: Halifeliği zamanında İbni Mülcem adında bir nasipsiz, namert tarafından zehirli bir kılıç ile şehit edilmiştir. Bir sabah namazı sırasında mihrapta namaz kılarken şehit edilmiş, kanlar içinde kalmış, evlatları tarafından evine götürülmüş, yüzlerce insanlarla harpte darpte dövüşmüş, hepsini insan üstü bir gayret ve maharetle hepsini altetmiş, Hendek harbinde Abdud adında namı dünyaya yayılmış 150 kilo ağırlıındaki kafirin başını bir kılıç darbesi ile yere düşürmüş, ama ibni Mülcem gibi bir cılık hainin zehirli kılıcı ile can vermiştir.
Şimdi bu yüce insanın mürüvvetine bakın. İşte kader denen olay budur. Ne yaparsan yap, bazen hiçbir fayda etmez. Kaderin tecelli eder. İşte esas kader budur. Hz. Hüseyin R.A. da kaderin kurbanıdır.
İbni Mülcem haini Hz. Ali R.A.yı şehit edince, Ali R.A. henüz ölmeden ibni Mülcem katilini yakalayıp Hz. Ali’nin huzuruna getiriyorlar.
Hz. Ali, oğlu Hz. Hasan’a “beni kim vurdu?”
“İşte bu, İbni Mülcem size bir zaman hizmet eden bu kişi vurdu” dediler.
Zira; İbni Mülcem, harici gruptandı. Bir zamanlar Aliyyel Mürteza’ya hizmet etmişti.
İbni Mülcem’in Hz. Ali’ye hizmet ettiği günlerden birinde, Hz. Ali, İbni Mülcem’e hitaben, yüzünü semaya çevirdikten sonra ya İbni Mülcem, “benim ecelim senin elindedir” buyurdular.
Kerametini izhar etmiş levhi mahfuzda, şehadetini görmüştü. Bunun üzerine İbni Mülcem, buna şaşırmış, “ya imam sana kılıç çekecek ellerim kırılsın, işte kılıcım, vur beni, öldür” demiş.
Bu söz üzerine; Allah’ın aslanı Ali R.A. “Ben seni nasıl öldürebilirim. Çünkü, suç işlemeden ceza verilmez. Ben seni öldürür ve zindana attırırsam, sana zulmetmiş olurum” demişti.
Vakit geçmiş, zaman gelmiş, kader tecelli etmiş, İbni Mülcem haini gizlediği düşmanlığı sonucu Hz. Ali R.A. zehirli kılıçla yaralamıştı.
İbni Mülcem’i Hz. Ali’nin (yaralı aslan) yanına getirdiler. Hz. Haydar R.A. “Ey Mülcem, ben sana ne kötülük yaptım ki, bana bun uyaptın. Söyle de bileyim. Bir günahım var mı?” demiş.
İbni Mülcem, hiçbir sebep gösterememiş ve “Elhükmü lillah” hüküm Allah’ındır. Kader böyle imiş.
Hz. Ali dahiyane bir söz söylüyor:
“Ey İbni Mülcem. Kendi suçunu kadere yükleme. Sözün haktır. Zira hüküm Allah’ındır. Amma niyetin ve işin batıldır” dedi ve ekledi.
“Kader seni cezadan kurtaramaz. Eğer ben bu kılıç darbesinden kurtulursam, cezanı ben tağdir edeceğim. Şayet ölürsem, sen de ölürsün. İlahi adalet yerini bulur. Sakın ola ki bu zalime işkence etmeyiniz. Zulüm ve cefa çektirmeyiniz. Ben Allah’ın yüce R.SAV.den işittim ki, ‘Bir kudurmuş köpeği bile öldürürken eziyetle öldürmeyiniz’ buyurmuştur.
SÜRECEK