SÖZ SÖYLEMEK HER KİŞİNİN, HAKKI SÖYLEMEK ER KİŞİNİN İŞİDİR

“Kişiye sadak yaraşır, görse de ikrah doğruların yardımcısıdır. Hz. Allah cc” Ziya Paşa.
Yüce Allah Azhap suresi 700. ayetinde “Ey iman edenler, Allah’tan korkun, doğru söyleyin (doğrularla beraber olun) Had suresi 112. ayet. Emrolunduğu gibi doğru ol (Doğru söyle) Doğrularla beraber ol. Tevbe 119. ayet.
Ahkaf suresi 13-14, Rabbim Allah deyip ve doğruluk üzerine bulunan asla mahzun olmazlar.”
R.SAV. efemdimiz, “Doğruluktan, doğru sözlülükten ayrılmayın, doğruluk insanı hayra, hayır da cennete götürür. Yalan insanı eğriliğe, eğrilik ise cehenneme götürür” Buhari Müslim.
“Kendi aleyhine bile olsa doğru söyle” Kütübüsitte.
“Dost dostun kusurlu gezmesini istemez. Onu giderir. Ama asla bunu kötüye kullanmaz.”
“Dostunun doğru sözüne kırılmak, iman zaafıdır.”
“Doğru söz ok gibidir. Doğru olmalı, hedefi bulmalı, ama onu öldürmemelidir.” Mevlana.
“Sözü akılla söyle, bilgi ile süsle.” Yusuf Has Hacib.
“Doğruyu söyleyememek ve korkaklık ya da zarar korkusudur. Vaktinde ve yerinde söylenen doğru söz yerinde ve zamanında kullanılan kılıç gibi tesirlidir.”
Doğru sözlülük her insan için geçerli bir özelliktir. Ama müminler için olmazsa olmaz bir güzelliktir. Bazen öyle durumlar olur ki, doğruyu söylemek ölüm pahasına olabilir. Alimlerin, ariflerin, danışmanların krallara, padişahlara, hanlara, hakanlara, yüksek idarecilere acı da olsa doğruyu söylemek farzın üstüne farzdır. Amir durumunda olanlar umumun umurunu, işlerini üstlenmiş seçkin kişilerdir. İsabetli kararları milleti yüceltirken, yanıltılarak verilen kararlar milleti derinden yaralar ve kamu hakkı, umumun hakkı gasbedilmiş olur ki; burada baş sorumlu danışmanlardır. Osmanlı’nın yönetim anlayışı işlerin dine-diyanete uygun olması ve şeyhülislamın en büyük din büyüğü, ülemanın fetvasına dayanma mecburiyeti. Böylece padişahın dünya ve ahiret sorumluluğundan kurtulması, halkın ve hakkın rızası içindir. Osmanlı’nın yüceldiği zamanlarda bu kurala uyulduğu gerilediği zamanlara. Bu kuralın işletilmediği ve bu yüce fetva makamının zaafiyeti zamanları olduğu görülür.
Şimdi bu anlatılanların isbatını gösteren yaşanmış bir olay Yıldırım Beyazıt osmanlı padişahının 4.sü 1. Murat’ın Gülçiçek adındaki hanımından olmadır. M.1360 tarihinde doğdu. 1403 M. 43 yaşında Timurleng ile yaptığı Ankara savaşı sonunda esir düştü. Bazı tarihçiler sürgünde, esareti yenilgiyi kaldıramayıp intihar etti dediler. (Hıristiyan tarihciler) Bazıları da romatizma hastalığı sonucu öldü diyorlar. Her ne hal ise, cesur, gururlu, kesin fikirli ve kararlı bir hakandır. Timurleng’e yazdığı ve yenilir yutulur olmayan acı sözler sarfetmesi, Timur’u kudurtmuş, sulh kapısını kapatmıştır. Genç yaşında hayata veda etmiştir. Niğbolu fatihidir.
Osmanlı padişahları genel olarak savaşa çıkmadan önce hazırlıklar ıyapıldıktan sonra, cenabı hakka dua ederler ve halka dua ettirirler. “Yarabbi, bize zafer lütfedersen, senin rızan için cami, köprü, aşevi, kervansaray, han, hamam, medrese, tekke vs. gibi hayri hikmetten yaptırayı adak adarlardı. Zaferden sonra da sözlerini yerine getirirlerdi.
Yıldırım Beyazıt Han da, Niğbolu Meydan Muharebesini zaferle sonuçlandırınca, bu zaferi simgeleyen Abide-i Zafer, Anıtı yaptırmıştı. Niğbolu’ya giderken Yıldırım Han; “Yarabbi bana bu zaferi lütfedersen yirmi adet cami yaptıracağım ve senin adını yücelteceğim” diye ahdetti, sözverdi, adak yaptı.
SÜRECEK