DİNİ VE AHLAKİ KONULAR
İnsanlığın ana vasıfları, akıl ve iman sayesinde insan insanlığının olgunluğunu gerçekleştirir.
Yüce Allah, melekleri nurdan yaratmış. Onları yeme, içme, cinsel arzularından arıtmış, ibadet ve kendilerine verilen görevleri harfiyen yapma ve kesin itaat, asla isyan etmeme, edememe gibi özellikler vermiştir.
Günah işlemeyen, hiç kimseye kötülüğü dokunmayan insanlara masum günahsız manasında “melek gibi insan” denir. Melekler günahsız olduklarından sorumlulukları yoktur.
Ulu Allah, cin ve şeytan kavmini dumansız ateşten yaratmış. Onlara erkeklik, dişilik, yeme-içme, günah ve sevap işleme gibi sıfatlar yüklemiş ve onları sorumlu tutmuştur. Özellikle cin kavminden olan şeytanları insanlar için bir sınav vasıtası kılmıştır. Cinleri de inananları Müslüman olanları olduğu gibi inkarcıları da vardır. Cinlerin kendi yapılarına göre insanların yiyecekleri cinsinden yeme içmeleri olduğu hadislerde bildirilmiştir. Bunların insanlardan farkları; görünmemeleri ve hızlı hareket edebilmeleri. Her türlü şekil ve kalıba girebilmeleri onlara verilen özelliklerdir. Yani cinler de, şeytanlar da sorumludur. Onlar için de cennet-cehennem söz konusu olmaktadır.
Eşrefi mahluk -en şerefli yaratık- olan insanoğluna gelince, çok özellikleri olan, ulu Allah’ın yeryüzündeki halifeleridir.
Ulu Allah, insanoğlunun atası ilk insan Hz. Adem A.S.’i topraktan, Hz. Havva annemizi, Hz. Adem’in bedeninden yaratmış. Bütün insanları da Adem’le Havva’dan çoğaltmıştır. İnsana en büyük nimet olan akılı vermiş. Akılla imanı elde etmesini istemiş. Topraktan yaratıldığı için insanda nefis ve nefsani arzular, yeme-içme, cinsellik, sahip olma şehvet-şöhret gibi insanı azdıran sıfatlar vermiş. Bunun yanında iman, ilim, ahlak, ibadet gibi güzel vasıflarla nefsin ve şeytanın şerrinden korunması için koruyucu kabiliyetlerle donatmıştır. Yani insan bu şekilde umumi bir sınava tabi tutulmuş, bu sınavla insan isterse illiyn-en yüce dereceye yükselebilir. Melekler ve hatta meleklerden bile üstün olabilir. Eğer nefsinin ve şeytanın esiri olur, aklını ve imanını kullanmazsa “esfeli safiliyn” en aşağı, şeytandan da rezil bir duruma düşebilir bir kabiliyeti insanlara vermiş. Yani insana iki hedef göstermiş. Biri yüce illiyin, ikincisi en adi en –dün- aşağı o da esfeli safiliyndir. İşte insanoğlu yaratılış gayesini elde edebilirse dünyada da ahirette de ebedi hayatı mutlu olacak. Nefis ve şeytana mağlup olursa dünyada geçici bir saadet görse bile ahirette cehennemin acı azabına düçar olacaktır.
Burada en önemli unsur, insanı üstün kılan aklı, ilmi ve imanını yitirmemesi ve onları iyiye kullanmasıdır.
İslam alimleri insanın iyi ve kötü yönüyle içine düşeceği durumu şöyle bir örnekle açıklamışlardır.
Engin bilgiye sahip, olgun ruhlu, ilmiyle amil sahasında üstad olan bir alim, öğrencilerine ders veriyor. Onları ilim deryalarında yüzdürüyor. Hikmetler sunuyordu. Öğrenciler üstadları can kulağı ile dinliyorlardı.
Tam bu sırada münasebetsizliği öğrencilerce bilinen birisi içeri girdi ve bir köşeye oturdu. Hocanın dersini bölerek sözünü keserek ortaya bir mesele attı. Bu mesele öğrencileri kızdırmıştı. Hoca öğrencileri teskin etti ve susunuz dedi. Münasebetsizin sorduğu sual şu idi:
Ey üstad, siz mi halce, makamca daha yükseksiniz, yoksa köpek mi? dedi. Akıldan, fikirden yoksun, sadece iç güdüsü ile hareket eden, hiçbir insani değere sahip olmayan bir hayvan, olgun ruhlu bir insanla nasıl mukayese edilebilir. Fakat münasebetsiz dam ortaya böyle bir soru atmıştı. Hani bir fıkra vardır; “Padişah bana bir münasebetsiz getirin de bir münasebetsizlik yapsın, görelim, demiş. Birini getirmişler, adam padişaha sarılmış, padişahım siz zurna çalmayı biliyor musunuz demiş. Padişah ne münasebet, yersiz zamansız bu ne demiş. Münasebetsiz Hasan, ben de bilmiyorum da, hatta babam da bilmiyor da ondan sordum.”
Münasebetsiz insanlar her zaman toplumda vardır. SÜRECEK