“RİYADAN TEMİZLEMEMİŞ KALBE İHLAS
GİREMEZ, İNSAN DA HAKİKİ İNSAN OLAMAZ”

Ekmekçi kendine gelmiş. Ettiğine bin pişman olmuş. Şibli’nin peşinden koşup özür dilemek istemiş. En nihayet, Şibli’yi bulmuş. Binbir özür ve af dilemiş. Şibli hazretleri fırıncıya, ben seni affettim, ama önemli olan rabbimin affetmesidir, cevabını vermiş.
“Peki, ne yapmam lazımdır?” demiş.
“Yaptığın hatanın tamamen affolunmasını istersen, benim şerefime, benimle beraber memleketin bütün fukaralarını topla, komşuların da gelsin, bunlar için büyük bir ziyafet hazırla” demiş.
Ekmekçi bu benim canıma minnet, deyip hazırlıkları tamamlamış. Sofralar kurulmuş, ilanlar yapılmış, Şibli bize geliyor. Sizler de buyurun denmiş. Şibli’nin adını duyan ziyafete koşmuş. Davetliler masalara, sofralara kurulmuş. Yemeği yemeye başlamışlar ve kendi aralarında da ileri geri Şibli ile ilgili konuşuyorlarmış. Bazıları da “Ev sahibi çok iyi bir insan ki Şibli gibi bir veli onun davetine gelmiş. Allah bu daveti herkese nasip etmez” gibi sözler ederlermiş.
Bazıları da Şibli’ye sorular sorsak da nasiplensek diyorlarmış. Misafirlerden birisi o anda ayağa kalkmış. Şibli’ye hitaben, “Ey üstad, misafirler sizin ve ev sahibi ekmekçini faziletinden söz ediyorlar. Ben sizi de fırıncıyı da bu misafirleri de tanımam. Lakin sizin manevi kişiliğinizi ve namınızı duydum. Müsaade ederseniz size soruyorum. Cennetlik kim, cehennemlik kim, ey Şibli hazretleri, bize söyleyebilir misiniz” diye bir soru sordu.
Şibli de, soruyu sorana hitaben, cevap verdi ve dedi ki; “Cehennemlik bir adam görmek istersen bunca insana bu ziyafeti çeken kimseye bak! Şöhretimize aldanarak avuç avuç paralar harcadı, ziyafetler çekti, kalabalıklar davet etti. Zengin fakir herkesi doyurdu. Doyurdu doyurmasına ama, fırınına gelen aç susuz biçare yolcu kendisinden Allah rızası için bir dilim ekmek istedi, vermedi ve üstelik azarlayarak kovdu. Fırıncının hedefi şöhretli Şibli idi, ona erdi. Bu uğurda paralar döktü, Allah için bir dilim ekmeği vermedi. Böyle bir kişi nasıl cennetlik olur?
Ne yazık ki sahte gösterişler, yalancılık, göz boyamalar, uğruna ömür tüketenlerin cehenneme layık oldukları aşikardır. Çünkü bunların hepsi sahte, riyadır. Riyanın yeri herhalde cennet olamaz, cehennemdir. Cennet ise ihlasın, samimiyetin içtenliğin yeridir. İnsan ancak öz yüreklilikle hedefe varır.”
Şibli ne güzel söylemiş, “İnsan kalbini riyadan temizleyip kurtarmadıkça ihlas oraya giremez” ve insan da hakiki insan olamaz.
Riya, gösterişin bir adı da gizli şirktir. Allah’ın rızası yerine başkası adına yapılan iştir. Tevbe edip kalbi riya kirlerinden temizlemek ve yerine ihlasın nurunu koymak gerekir. Taşa çalışan boşa çalışır diye bir söz vardır. Taş işlerinin zorluğunu anlatmak için söylenmiştir. Allah’ın rızasının dışında yapılan işler de boş işlerdir. Kavak ağacı gibi sadece gölgesi vardır. Asla meyvesi olmaz. Riya da öyledir.
Yazıda adı geçen Şibli hazretleri Hicri 247 Bağdat’ta doğmuş. H. 334 yılında 87 yaşında Bağdat’ta ölmüştür. Aslen Horasanlı bir Türk eridir. Züht ve takvası le kendisini ulu Allah’a adamış bir kişidir.
SÜRECEK