ÖNCEDEN TEDBİRLİ OLMALI, AMA ALLAH’TAN
GELENE DE SABIR VE TAHAMMÜL GÖSTERMELİ
İşte bana başka ne getirdin denilince, ben de saf katkısız iman getirdim derken bu olayı anımsadım ve hata ettiğimi anladım. Çünkü suçu süte, onu ekşitene, pişirene yüklüyor, onların bir sebep olduğunu unuturken asıl sebebin Allah cc. olduğunu da unutuyor ve Allah’a farkında olmadan şirk koşuyordum. Yani ulu Allah’ın işine, başkasını ilave ederek rabbime eş yapıyordum. Bu çok yanlış bir düşünce idi. Çektiğim ızdırabın görünür dış sebebi ekşi süt içmemdi. Ama asıl sebep o muydu? Halbuki rabbim bu sancıyı sen verdin, sen al demem gerekirken, ah süt, vah süt dedim durdum. Huzura çıktığımda bana bunun şirk, Allah’a ortak koşma olduğu bildirildi. Hayır ve şerrin Allah’tan olduğu, amentü esası hatırlatıldı. Ben nefsime fazla güvenmiştim. Birlik davasına kalkışma denildi. O zaman geri döndüm ve ulu rabbim ben suç getirdim. Ben günah getirdim Ben isyan getirdim. Başka hiçbir şey getiremedim dedim. İşte o zaman rahmete kavuştum.
Aslında imanı bütün, katıksız olan insan; kesik sütün, ekşi sütün karın ağrısı yapacağını bilmesi ve onu içmemesi gerektiğini bilmeliydi. Madem içti, o zaman bunun sebebinin süt olmadığını bilmeliydi. Belki de bu ekşi sütün içilmesi ile sınava tabi tutulduğunu bilmeliydi. Kesik süt hayatımızda çok şeylerin adıdır. Hatta hayatımızda hastalıkların, sıkıntıların, bela ve musibetlerin, olumsuzlukların, buhranların adıdır.
Onun için önceden düşünüp ekşi sütü içmemektir. Değilse Allah’tan gelene sabır ve tahammül etmektir. Dahası bütün bunlardan Allah’ın ulu şifa, deva, rahmet ve mağfiret deryasına sığınmak, onun korumasına girmektir ve ona olan imanımızı tunç gibi sağlam tutmaktır.
-Ne mutlu kesik süt içmekten korunanlara-
İşte gerçek mümin ve müslümanın vasfı budur. Zaten müslüman teslim olmuş, herkesin onun elinden, dilinden emin olduğu kimse demektir. Yürekten inanan ve inandığını yapan, yaşayan insana hakiki müslüman denir.
Kabul ve red bakımından insanlar üç kısımdır:
İkincisi; kafir veya müşriktir.
Mümin olmanın vasıflarını taşımayanlar ya münafık veya kafir veya müşrik olurlar.
Kafir kelimesinin izahını yapmadan bu kelimenin insan üzerindeki, ruhundaki kötü etkisini söylemek lazımdır. İnsanların en hoşlanmadıkları, yani kendileri için böyle denilmesini sevmedikleri kelimelerin başında bu iki kelime gelir. Biri münafık, iki yüzlülük, öbürü ise kafir kelimesidir. Hele de kendini mümin ve müslüman kabul eden veya hisseden birisine münafık demek ve kafir demek ona en büyük hakaret demektir ki bunu böyle algılaması aslında güzel bir şeydir.
Bu sözlerden hoşnut olmayışı onun imanının bir kanıtıdır. Çünkü kafir ve münafık olmayan insan mümindir. Hatta tecrübe ile de görülmüştür. İnsanların birçokları, islami inanç kurallarını iyi kavrayamamaktan bir takım ideolojik saplantılar, hatta nefsani düşüncelerle kabullenmede ve keşke böyle değil de şöyle olsa mesela içkinin azı haram olmasa gibi tereddüt edenler inkar etmedikleri sürece mümindir. Yani küfürle iman arasında olsalar bunlara sen kafirsin desen yine tepki ile karşılarlar. Hele münafık kelimesi toplumda küçültücü, insanı yanar döner (bukalemin gibi) göstemek anlamına geldiğinden asla hoşlanmazlar.
SÜRECEK