İSLAM ESASLARINA GÖRE YAŞAMAYAN
İNSAN DA, İNANCI TAMSA MÜSLÜMANDIR

Münafıklık, kafirlik, müşriklik, inançsızlık ya böyle bilgisizlikten ve kasten ortaya çıkmaktadır. İnanç hususunda Allah, peygamberler melek ve amentü esasları hususundaki gerçekler gün ışığı kadar gerçektir. İnançsızlık ise gecenin karanlığı gibidir. Bunu koyu mutaassıp bir Müslüman olarak değil, yetmiş senelik ömrümün altmış senesini İslami bilgileri, kitapları okuyarak geçirmiş bir insan olarak söylüyorum.
İnançsızlık hususunda insanların takıntılarının, genellikle bilgisizlikten ve kasten yapılan olumsuz çabalardan veya nefsin ve şeytanın kandırmasına mağlup olmaktan kaynaklandığını herkes bilir.
Benim ömrümce yaptığım din hizmetinde Müslümanlara, insanlara en çok anlattığım sağlam bir imana sahip olmak, onu korumak ve o imanla bu dünyayı terketmek konusu olmuştur. Ameller imanı korumak içindir. İnanmayan insan ibadet eder mi? Gecenin karanlığında tatlı uykusunu bölerek namazını kılar mı? Camiye gider mi? Dişini tırnağına takarak kazandığından zekat, sadaka, hayır olarak başkasına verir mi? Ağustos sıcağında aç-susuz kalıp oruç tutar mı?
İşte bunlar kişinin imanının açık belirtileridir ki, dünyanın en büyük alimi, sahasında bir ikincisi olmayan 1400 senedir bir ikincisinin gelmediği İmam-ı Azam hazretleri İslam itikadı olarak şunu vurgular: İslami esaslara yürekten inandığı halde, inattan ve inançsızlıktan olmamak kaydıyla, bir mümin İslam esasları ve kurallarına göre yaşamazsa, yaşayamazsa, ama inancında tereddüt yoksa, yine Müslümandır, mümindir. Ama günahkâr, asi bir mümindir. Allah’a ve resulüne inanan bir kuldur. Ömrü içerisinde nefsin ve şeytanın dünya zevklerinin tuzaklarından bir gün kurtulacak ve imanının gereğini yapacak. Yani İslami yaşayışın içine girecektir. Geç olsa da bunu yapacaktır.
Nereden biliyorsun derseniz, tecrübe en gerçek ilimdir. Pratik hayatta görüyoruz. Gençliğinde münkir olanların ileri yaşlarda hasıl sahibi hatta mütteki kullar olduklarını görmüşüzdür. Çünkü ölüm var. Nerde anan, nerde baban, nerde deden, aynı yere sen de giden. Cehennemden çekip alan el Muhammed’in elidir diyor şair. Bu memleketin yetiştirdiği duayen kişilerinden birisi olan, ama münzevi yaşayış nedeni ile halk tarafından bu yönüyle fazla bilinmeyen merhum Bilalzade Hakkı efendi, Hakkı Bilal abimiz öyle derdi: “Oğlum sakın hiç kimseye kafir gözü ile bakma. Hidayeti veren Allah’tır. 80 sene küfür içinde yaşar. Bir anda bir iman şimşeği onu Müslüman yapar. İslam tarihi bunun örnekleri ile doludur ve ne enteresandır ki küfürle geçen ömründen ona sorulmaz (kul hakları hariç). Nice evliya, veli, salih insanlar olarak yaşayıp da belki bazılarının imanla gitmedikleri de vardır. Bunu da onu da Allah bilir. Çünkü iman insanın doğuştan olan değişmez genidir. Bir gün kendini gösterir. Sıra sıra söğütler alt tarafı değirmen. Yer ayağımızın altından kaydı. Ahirete doğru gidiyoruz. Son anda bile olsa insan uyanacak ve gerçeği görecektir. İnançsız insan değil, yanılmış, günahkâr insan vardır. Nefsine ve şeytana esir olmuş insan vardır. İçindeki doğuştan gelen imanı içgüdüsü onu bir gün uyaracaktır.
Hakkı abi, bu sözleri kendisine Edison (elektriği, lambayı bulan mucit) cennetlik mi, cehennemlik mi, inançlı mı, inançsız mı sorusuna karşılık cevap olarak söylemiştir ve şunu eklemiştir:
İman kalptedir. Ne biliyoruz ki bu mucit bu kadar ileri aklı olan bir mütefennin, (fen adamı) nasıl olur da Allah’ı bilmez? Belki de imanlı öldü. Bizim ona kafir olarak öldü dememiz görevimiz değildir. İnşallah imanlıdır demeliyiz. Yani temenniden bir zarar gelmez. Yüce Allah’ın en sevmediği şey kulunun cehennemde azap çekmesidir. Allah onları yakmıyor. Kullar kendi kendilerini ateşe atıyor. O bakımdan İmam-ı Azam büyük önder şöyle fetva vermiştir. “Bir ölüyü caminin musallasına getirseler, bu adamın müslüman olduğunda kimse bilmese bu kişinin cenazesinin cami musallasına gelmesi yeterlidir.”
SÜRECEK