DEVLET İŞİNİ GÖRÜRKEN DEVLETİN,
SOHBETTE KENDİ MUMUNU YAKMAK!

Halkın üzerindeki ağır vergi yüklerini kaldırmış, kendi düğününde takılan binlerce altın ve akçeyi, ziynet eşyasını, hanımınkilerle birlikte hazineye geri iade etmiştir. Haftada bir gün tatil yapar, o günde de tek olan elbiselerini yıkar ve kuruturdu. Haramdan yılandan kaçar gibi kaçardı. Bir defasında kendisine devlete ait posta hayvanları ile bir miktar hurma getirmişlerdi. Sormuş ‘bunlar nereden ve nasıl alındı, taşındı’ diye. Hurmalar bizim, posta hayvanları devletindir, demişler. ‘Peki o halde bu hurmaların iki sepetini alın, onun parası ile posta hayvanlarına yem alın’ demiştir. Gereğini yapmışlardır. Gece devlet işini görürken, devletin mumunu yakar, özel sohbetinde ise kendi mumunu yakardı. Tıpki dedesi Hz. Ömer gibiydi. Bir gün halktan bir grup halifenin akrabası Mesleme adındaki birini şikayet etmişlerdi. Mesleme de halifenin yanında oturuyordu. Halife Ömer, yeğenine ‘kalk ayağa hasımların ayakta, sen oturuyorsun. Cevap ver, bunların sorularına’ demiştir ve dava sonunda akrabasını haksız görmüş ve cezalandırmıştı. Bunu görenler, çekinmeden her haksızlığı kendisine iletebiliyorlar ve emin olarak oradan ayrılabiliyorlardı. Son derece mütevazı, alçak gönüllü idi.
Ömer B. Abdülaziz halife olmadan önce refah içinde yaşayan bir kimse iken halife olunca, dünya zevklerinden el etek çekti. Kendini milletinin ve dininin hizmetine hasretti. O devrin tasavvuf büyüklerinden ve tabiinden olan Malik B. Dinar, “Herkes benim için zahid bir kişidir” diyor. (Zahid; ahiret için dünyayı terk eden)
Asıl zahidi görmek isteyenler, halife Ömer B. Abdülaziz’e baksın. Dünya bütün servetiyle, haşmetiyle, şaşaa ve debdebesi ile onun ayağına serilse, o dünyaya dönüp bakmayacak kadar zahittir. O zaman da ilim erbabının bilhassa üzerinde durdukları bir husus vardı. Hz. Muhammed S.A.V.in hadislernin kaybolma tehlikesine karşı onları tedvin etmek, toplayıp en sahih bir şekilde korumaktı. Çünkü İslamiyet fetihler sebebi ile dünyaya yayılıyor. Ortaya çıkan problemlerin çözümünde dinin ikinci kaynağı olan hadisi şeriflere önemle ihtiyaç duyuluyordu. Öyle olmasa bile bu husus dinin yapısı ve kıyamete kadar sağlam verilere dayanarak ayakta durması için hayati önem taşıyordu. Ayrıca hadislerin doğrusu ile eğrisinin tesbiti de son derece önemliydi. O zamanda uydurulan bir yanlış hadis kıyamete kadar müminlerin yanlışına sebep olabilecekti. İşte bu hususları dikkate alan Ömer B. Abdülaziz, adalet yolunda büyük dedesi Hz. Ömerül Farukun yolunu takip ederken, hadislerin doğru bir şekilde toplanıp dere ve tedvin, toplanıp kitap haline getirilmesi için en büyük yetkili Halife olarak emir vermiş. Hadislerin doğru olanların toplayıp onların yok olmasını önlemiş ve İslama en yüce hizmeti yapmıştır.
Büyük alim ve tabiinden olan Fethul Bari ilmi yaz hususunda hadislerin tedvinini –toplanmasını- sözden yazıya geçirilmesini üzerine alan zat İbni Şihab El Zuhridir. Bu işe hicri 100’lü yılın başında Ömer B. Abdülaziz’in emri ile başlamıştır. Büyük Türk hadis alimi İsmail Buhari Hz. İslam’ın Kur’an’dan sonra ikinci hadis kaynağı olan Buhari’nin yazarı, milyonlarca hadisin içinde 600 binini onun da içinden 15 bin kadarını bir ömrü harcayarak tedvin eden ve bu kadar hadisi 100 binlerce hadisi metni şerhi ve rivayet edenlerin isim ve sıfatları halleri ile ezberinde olan gerçek bir dahidir, ki, hadislerin toplanması hakkında şöyle diyor; Emevi halifesi olan Ömer B. Abdülaziz hazretleri o zaman Medine valisi olan Ebu Bekir B. Hazim’e şöyle bir mektup yazıyor: “Ey vali, peygamber efendimizin kutsal sözlerini ve hizmetlerini araştır ve yazdır. Çünkü onların unutulmasından korkuyorum”.
SÜRECEK