HIZIR’IN İNSANIN KARŞISINA NE SURETTE
ÇIKACAĞININ BİLİNMEDİĞİ UNUTULMASIN

“Aferin. Ben bu işi nasıl olsa yapamaz, eğlensin dursun demiştim” diye seslenmiş. Hızır adamı hayrete düşüren işler yapmış... Derken, hane sahibinin yolculuğa çıkması gerekmiş. Hızır’ı çağırmış. “Ben uzun bir yolculuğa çıkıyorum. Sen emin, çalışkan, dürüst, çözemediğim sırra sahip birisin. Çoluk çocuğum, aile efradım sana emanet. Sana güveniyorum. Bunlara iyi bakacaksın.” Hızır, “Peki, bana yapacağım başka bir iş ver” demiş. Ev sahibi “Seni yormak istemem” dediyse de, Hızır iş istemede ısrar edince, “Öyle ise ben geri gelinceye kadar kerpiç kes de, bir ev yapalım” demiş. Hızır verilen bu işi sahibi gelinceye kadar beklemeden yapmış. Üstelik kuruyan kerpiçleri kullanarak sahibinin arzusuna uygun evi de yapmış.
Sahibi yolculuktan geri dönünce şaşmış kalmış. “Hayret, bu nasıl iştir. Allah aşkına söyle sen kimsin, necisin. Bu haller nedir?” Hızır, “Ben Allah aşkı, Allah rızası için benden yardım isteyen, ancak ona verebileceğim bir şeyim o anda olmadığından kendimi ona köle yapan ve senin de beni köle diye satın aldığım Hızır’ım.”
“Çünkü bir insandan Allah için bir şey istenir ve verilmezse, kıyamet günü öyle bir sorguya çekilir ki, ‘ey kulum, ben sana şu şu şu nimetlerimi verdim de sen benim için bir akçeyi veremedin’ diye sorulur ve bu sualin karşısında dehşetten bir deri bir kemik kalır insan. İşte ben bunu bildiğimden Allah rızası için köle oldum.”
Hane sahibi, “Size bilmeden zahmet ettim. Ama dünyada çok az insana nasip olan bir nimete kavuştum. Sizinle tanıştım. Bu bana yeter” deyince, Hızır, “Kral da olsa köle de olsa herkes görevini en iyi şekilde yapmalıdır? Ben bunu yaptım” demiş.
Hane sahibi, “Ey Allah’ın nebisi, garip gurabanın dostu, bütün varlığım Allah aşkına sana fedadır. Dilediğin gibi git. Bilmeden seni köle diye aldığım için beni affet. Azat-hür ol. Daha nice kulların yardımına yetiş. Çaresizlere çare, dermansızlara derman ol. Ulu Allah’ın rızası yolunda gayretli ol” deyince, Hızır A.S. “Öyle ise beni serbest bırak. Ben rabbime ibadet edeyim” deyince, hemen “Serbestsin, yolun açık olsun, Allah’ın rızasına ve aşkına ulaşasın. Madem arzun Allah rızasıdır, ona kavuşasın” diye duada bulunur ve Hızır’la helalleşerek ayrılırlar.
Bu olayı R.SAV. anlatıyor. Meşhur hadis alimi Tabarani ile daha başkaları rivayet ediyorlar.
Bu hadisi şerifte belirtilmek istenen en mühim nokta bir kimsenin bir kimseden and içerek Allah aşkına diyerek birşeyler istemesinin ne kadar mesuliyetli bir iş olduğunu belirtmektir.
Vericinin buna gücü yetmiyorsa veya istenileni isteyene vermek istemiyorsa (mesela dilenciliği huy edinenlere birşeyler vermemelidir. Şayet vereceksen en azı, on kuruş gibi vermelisin. Çünkü dilenci Allah’ın adını kötüye kullanıyor) vermeyeni zor durumda bırakmamalıdır.
Bir de şu var: bir insan kendinden istenileni verecek durumda değilse, veya birkaç sefer verdi alamadı ise veremez, vermez. Allah rızası ve Allah aşkı denildiği için üzülür ve zor durumda kalır ki, bu haramdır. Bir insanı darda bunda, zorda bırakmak haramdır. Ne yapmış isteyen? Allah’ın yüce adını süfli dünya menfaati için alet ediyor. Bu da haramdır. Verse veremiyor, vermek istemiyor, vermezse Allah adı anıldı. Allah hakkında gösterilmesi gereken bir saygının önemini idrak ettiğinden üzülür. Herkes Hz. Hızır olamaz. Hızır A.S. Allah için istenen bir sadakaya karşılık hürriyetini feda ediyor ve maksadı yüce Allah’ı hoşnut etmek. Mümin dünyada niye yaşar? Ana gayesi ulu Allah’ın rızasını, hoşnutluğu kazanmak, gerisi cenneti cemali zaten onun içindedir. Hızır A.S. de bunun için köle olmuş, taş taşımış, kerpiç yapmış, bina kurmuş.
Çünkü Allah adı, Allah aşkı, ancak böyle tazim ve taziz (aziz kılınmak) edilmek icap eder. Başka türlü hareket edenler Allah adına onun sonsuz aşkına iltifat etmemiş olurlar ki bunun vebali vardır. Bu durum göz önünde bulundurularak birşey isteyen de istenen de bunun vebalini hesaba katarak hareket etmelidir. Bir de “Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bilmeli” diye bir söz vardır. Bunu da hesaba katmalı. Hızır insanın karşısına ne surette ne kılıkta çıkacağının belli olmadığı da hesaba katılmalıdır. Bu konu toplumda sık karşılaştığımız bir husustur. Önemine göre anlatılan yazılana göre davranmalıyız.
SÜRECEK