Bugün 26 Eylül… Dil Devrimi’nin ve Dil Bayramı’nın 87’inci yıl dönümü…

İşte bu nedenle dünkü yazımda, Türkçe üzerinde yaygınlaşan ve giderek egemenlik kuran yabancı sözcükleri konu yapmıştım.

Zaten yoğunluğu Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşan, Fransızca ve diğer Avrupa dillerinden de alıntılarla doldurulan Osmanlıcadan Türkçe sözcüklere geçiş elbette zordu.

Bu nedenle Atatürk, 1 Kasım 1932 günü “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” demişti.

İşte Türk Dil Kurumu (TDK), bu sözdeki görevi hayata geçirmek için kurulmuştu.

* * *

TDK 12 Temmuz 1932’de, önce bir “dil bilim kurumu” olarak kuruldu.

-İlk adı “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” idi…

-26 Eylül 1932’de toplanan ilk kurultayda 26 Eylül, “Dil Bayramı” olarak kabul edildi.

-1934 yılında yapılan 2’inci kurultayda adı “Türk Dili Araştırma Kurumu” oldu.

-1936 yılındaki 3’üncü kurultayda ise şimdiki adı olan “Türk Dil Kurumu” oldu.

TDK, kurulduğu ilk günden başlayarak, özellikle Atatürk’ün sağlığında “Tarama ve Derleme Sözlüğü” ile dilde bir arılaştırma çalışması başlattı.

Tarama Sözlüğü, eski eserlerin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan sözcüklerin derlenmesiyle oluşan sözlüklerdi.

-Atatürk’ün ölümünden sonra da dildeki bu arılaştırma, yani “Öz Türkçe” akımındaki çalışma 1983 yılına kadar sürdü.

-Ama 12 Eylül darbesinin ardından 1983 yılında TDK ve TTK, “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” çatısı altına alınarak dernek tüzel kişiliğine son verildi.

-Zaten 1951 yılında da DP iktidarı tarafından kurumun ödeneği kesilmişti.

-Ayrıca 1955-1983 yılları arasında verilen çeşitli dallardaki ödül verme programı da kaldırıldı.

Ve de “devrim, örgüt, ulus…” gibi birçok sözcük yasaklanır oldu.

* * *

Ve Dil Devrimi, cumhuriyet karşıtlarının hedefi oldu.

-Özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra, Türk Dil Kurumu’nu ve Türkçenin arılaştırılmasını karalayan, dışlayan bir siyasal tavır geliştirildi.

Aslında Dil Devrimi’ne gösterilen bu tepkinin kökeninde, düşünce özgürlüğünden duyulan korku vardı diyebiliriz.

-Çok partili sisteme geçildiğinde ise dil, siyasi kamplaşmanın önemli bir siyasal aracı yapıldı.

-Öyle ki bu ülkede dil; toplumsal yarılmanın, ilerici-gerici kamplaşmanın bir aracına dönüştürüldü.

Sağcı-solcu siyasal kimliklerin birer ayıracı oldu.

-TDK sözcükleri, şimdiki adıyla solun yani bizim kampın; eski karşılıkları, şimdiki adıyla sağın yani karşı kampın oldu.

-Bizim kamp “örneğin” derken, karşı kamp “mesela” dedi.

-Bizim kamp “devrim” derken, karşı kamp “inkılâp” dedi.

-Bizim kamp “örgüt” derken, karşı kamp “teşkilat” dedi.

Görüldüğü gibi, bu kavgada sözcükler de paylaşılır olmuştu.

* * *

Elbette eski sözcükleri tümüyle söküp atmak da zordu.

-Asırlarca bu toplumun belleğine yerleşmiş, bir ölçüde diline uyacak şekilde değişime uğramış sözcükleri, ille de değiştirmek gibi bir uğraşı verilmedi.

-Ama bu olgu, siyasal kavgaya da siyasal kamplaşmaya da alet edildi.

Ve de Türkçe sözcük kavgası verilirken, dilimizin yeniden yabancı sözcükler tarafından, özellikle de İngilizce tarafından işgal edilişi görülmedi, görülemedi.

Şimdi ise yerini sosyal medyanın, akıllı telefonların terimleri aldı ki, dildeki arılaşmadan vazgeçtik bugünkü dili koruyabilir miyiz, bilemiyorum.

Oysaki Dil Devrimi’nin amacı Türkçeyi zenginleştirmekti. Ve de bu amaca ulaşabilmek için kurulmuştu TDK.

Ama bugün işlevini yitirmiş bir kuruma dönüştürüldü. Ve bu işlevi bugün, 22 Nisan 1987’de kurulan “Dil Derneği” üstlendi.

Peki, 742 yıl önce yani 1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey’le başlatılan, Atatürk’ün öncülüğünde kurulan TDK ile devam ettirilen dil kavgası, başarıya ulaşabilecek midir?

Bilemiyoruz ama yine de Dil Devrimi ve Dil Bayramı kutlu olsun.