Köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet Gazetesi’ndeki 01 Eylül 2006 günlü köşe yazısında “Türkçe, Türklere rağmen yaşıyor” demişti.

2009 yılı içinde de Çorum Atatürk Lisesi öğrencileri, 26 Eylül Dil Bayramı nedeniyle işyerlerindeki yabancı isimleri okul duvar gazetesinde teşhir etmişler, Türkçe konusunda gerekli duyarlılığı yükseltmek istemişlerdi.

2008 yılı içinde ise Çorum Anadolu İletişim Lisesi öğrencileri, “Türkçemize sahip çıkalım” diye bir imza kampanyası düzenlemişlerdi. Bir bildiri ile de Çorum halkına endişelerini duyurmuşlardı.

Ne diyordu öğrenciler?

-Yabancı sözcüklerle güzel dilimiz kirlenmekte ve yozlaşmakta…

-İşyeri isimleri almış başını gitmekte…

-Türkçemize sahip çıkılmamakta…

Yani bu ve benzeri tespitlerle, tüm toplumu ve yetkilileri uyarmaya çalışmışlardı.

* * *

Haklı idiler…

-“Tam” yerine “full” denilirken…

-“Eğilim” yerine “trend” denilirken…

-“Tamam” yerine “okey” denilirken…

-“En fazla” yerine “maksimum” denilirken…

-“Saçma” yerine “absürt” denilirken…

-Ve çocuklar bile “güle güle” yerine “bye bye” (bay bay) derken…

Ve de caddelerde, sokaklarda işyeri isimleriyle dilimiz işgal edilirken, o gün tepkisini gösteren Çorum Atatürk Lisesi öğrencileri de Çorum İletişim Lisesi öğrencileri de haklı idi.

Ve Mehmet Y. Yılmaz da o sözü söylemekle çok haklı idi.

Nitekim 26 yaşında dünyanın en genç profesörü olan, iki kez Nobel adayı olup “Türk Einstein”ı olarak tanınan ve “Türkçe eğitim yapılmazsa bilim olmaz” diyen Oktay Sinanoğlu, Türkçenin itilip kakılmasını, bir “sömürge dili” gibi görülmesinden çok rahatsız olmuş, uyarmak için “Bye Bye Türkçe” kitabını yazmıştı.

İşte 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu (TDK), bu oluşumları engellemek için kurulmuştu.

Ve başlatılan “Dil Devrimi”, bu oluşumları önlemek için başlatılmıştı.

* * *

Ama önce dil nedir? Bunu bir özetleyelim.

Bir iletişim aracı olmaktan öte:

-Dil, bir toplumun ortak hafızasıdır.

-Dil, değerlerin ve düşüncenin koruyucusudur.

-Dil bizi, dil ve kültüre bağlı kimlikten oluşan bir topluluğun üyesi yapan vazgeçilmez bir olgudur.

-Ve dil, siyasal olarak var olmanın da siyasal bütünleşmenin de olmazsa olmazıdır.

Özet olarak dil; milli bütünleşmenin, milli olarak var olmanın ve de milli bir heyecan yaratmanın temel ve vazgeçilmez unsurudur.

Nitekim dil konusunda iletisi büyük sözler de söylenmiştir.

“İnsan kendi diliyle düşünür” denilmiştir.

“Dilini kaybeden kimliğini kaybeder” denilmiştir.

Asırlar öncesinden bilge Konfüçyüs, “Bir millet yok etmek isteniyorsa, işe önce dil ile başlanır” demiştir.

Ve de asırlar öncesinden Eflatun, “Düşünce dilden, dil düşünceden doğar” demiştir.

* * *

Peki, dil üzerindeki bu altüst oluşta, Türk Dil Kurumu’nun fonksiyonu ne olmuştur?

Dil Devrimi, Dil Bayramı ve dildeki arılaştırmalara, yabancı terimlere karşı yapılan tartışmalara siyasal ve toplumsal yaklaşım nasıl olmuştur?

Yarınki yazının konusu…