Ne güzel demişler, büyüklerimiz her işte “ifrat ve tefrit”i iyi bileceksin. Bu kural,  hayatî derecede mühim bir kuraldır. Bunun uygulanması irfaniyet (uzmanlık) ister.  İrfaniyet normal akıllılıktan üstün bir meziyettir. İmam-ı Azam Hazretleri onca dinî birikimine rağmen, ilâhi bir tecelliye mazhar olur ve İmam-ı Cafer Hazretlerine mülâki olur. İlk ders şudur:

-Oğlum âkil kime denir.

-İyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı tefrik (ayırt) edene denir.

-Evlâdım bunu eşekler de biliyor. Kendine sopa vuranla saman vereni ayırt ediyor. Âkil o kimseye denir ki, iki hayır zuhur ettiğinde mühimini seçe, iki şer zuhur ettiğinde ehvenini bile. Yani hazret demiştir ki mukayese ve muhakeme ederek olayları tahlil et, düşün sonra karar ver.

Türkiye’de dış politikada uzman (irfaniyetli) kim var? Yıllardan beri bu ülkenin siyasi yapısı Başbakan üzerine kuruludur. Düzen ve sistem üzerine değildir. Maalesef hâlâ böyledir. Türkiye olarak kurumsallaşamadık, sistemleşemedik. Daha ilerisini söyleyelim artık bunu herkes öğrensin iktidar, muhalefet ve dernekler profesyonelleşemedik.

Türkiye Cumhuriyetinde iç ve dış olayları devlet şuuru ile ve devletlerarası stratejik perspektifte muhakeme ve mukayese eden tek müessese Türk Genel Kurmayıdır (idi). Bu kurum yılların birikimi ile hükümetlere uzman olarak yardımcı olurdu. Ülkeye faydalı ve zararlı oluşumları görür ve rapor ederdi. Bu onun misyonu idi.

Yıllardır çok iyi biliriz ki, bizim siyasi partiler, maalesef illâ ve illâ belli saplantılarından çıkamazlar. İllâ ve illâ kendi yandaşlarının saplantılı isteklerinin esiri olurlar. Başbakan dâhil hükümet edenlerin, particilik ve yandaşçılık ile o kadar zihinleri meşguldür ki birçok mühim dış politika meselesinde plânları, stratejileri, bilgileri yetersizdir. Çoğu zaman, dış politikaya zaman bile ayıramazlar. Çünkü

a-Kısır ve basit parti içi çekişmelerle uğraşırlar

b-Muhalefetle polemiğe girerler, basit ve sığ ağız dalaşları yaparlar

c-Diğer partilerin zıddına, kendi partisinin saplantılarına ve sadece kendi taraftarlarının keyfine göre (hatta ülke zarına bile olsa)  uğraşmakla o kadar vakit öldürürler ki, dış politikada atik değil atıl kalırız. Hep gol yeriz. 

Bizde tek istikrarlı teşkilât ordudur.(idi). Bir zamanlar ordu strateji üretiyordu. Senaryo üretiyordu. Particiliğin esiri olan Hükümetleri, (hatta muhalefeti de) devlet boyutunda ve uluslar arası alınacak kararlarda, bilgilendiriyor ve ikaz ediyordu. Özel brifingler ve düzenli haftalık toplantılar ile hükümet, gündemin dış politikasını uzman subaylardan öğreniyordu. Bu, bizim Cumhuriyetle başlayan bir geleneğimizdi. Tekrar ediyorum, bizde, partilerin ve parti liderlerinin sağlam çizgilerle, planlı dış politikaları yoktur. Bütün seçimlerde yapılan vaatlere bakın, tamamen iç politikaya ve geçim derdine aittir.  İş vereceğiz, aş vereceğiz der dururlar. Bu vaatler de temelsizdir, hayâlidir. Siz hiç seçimlerde Kıbrıs politikasını anlatan parti duydunuz mu? Hiç Türk Devletleri ile ilgili projesi olan gördünüz mü? Hangi seçimde, hangi parti, Batı Trakya Türkleri hakkında bir fikir beyan etti?

 Türkiye’de bu konularda devamlı ve istikrarlı çalışan, particiliği ve oy kaygısı olmayan TSK’dır. Ordunun, iç ve dış politikada daima planı hazırdır. Bu durum hükümet edenlerin elini ve bilgisini güçlendiren bir şans idi. Ne yazık ki AKP bu elini kendi kesti. Şu an hükümet çok ciddi bilgi eksikliği içindedir. Elbette başbakanı bilgilendirenler var. Fakat ordu bin yıllık birikimli bir müessese idi. AKP hükümeti kendi tayin ettiği Genel Kurmay Başkanını, terör örgütü kurmak gibi hangi hukuka, mantığa ve mesnede dayandığını halkın ve hatta aydınların bile anlayamadığı bir gerekçe ile hapse atmıştır.  Halk kırgındır. Ordu kırgındır. Nasıl olmasın ki bir paşanın, on yıl evvelki telefon konuşması delil olup hapse atılırsa; devleti koruma ve kollama görevine istinaden askerî uzmanların, bazı olası tehlikelere karşı yaptığı tahmini senaryolar yüzünden, yetkili ve ilgili paşalar hapse atılırsa; artık hangi paşa hükümeti dış politikada stratejik manâda uyarır ki?

Maalesef muhalefet partileri de başka bir AKP dir. Onlar da aynı yolda yürümekte ve devlet boyutunda ve uluslararası strateji üretmemektedir. Sürekli hükümetin yanlışını bulup yerden yere vurmakla meşguller. Hatta hükümet doğru bile yapsa sırf muhalefet olsun diye karşı çıkışlar yapılması halkı sıktı artık. Hâlbuki muhalefetin de ekonomi ve dış politika stratejisi olacak ve bunu yüksek sesle beyan edecek. Biz iktidar olalım bunu çözeriz lafları boş laftır. Planını söyle, duyur. Gerekirse hükümet senin planı yapsın. Yeter ki ülke çıkarına olsun. Halk o iyi ve faydalı planın hayata geçirilmesini ister ve o fikrin sahibini de bilir. Seçimlerde gereğini yapar.  Yeter ki siyasilerimiz kısır polemikler ile zaman öldürmesin. Muhalefet partileri, ülke yararına bir strateji üretip hükümete bunu dayatmaları gerekir. Hatta bu İktidar muhalefetin danışıklı döğüşü dahi olabilmelidir. 

Ne yazık ki Türkiye’de böyle olgun, akıllı, uzman (profesyonel) bir tek parti dahi yoktur. Zaten sistemde birçok kusur varken, rayına oturmamış birçok kurum varken, Erdoğan Hükümeti ordu başta olmak üzere birçok kurumu yerinden oynatmıştır. Devlet politikasında taşlar bu kadar çabuk ve kolay yerinden oynatılırsa bunun pek hayırlı ve isabetli olacağını sanmıyorum. Ordu dâhil, devlet kurumlarında bazı kusurların düzeltilmesi yani ıslahat yapmak başkadır, kurumları temelden oynatmak başkadır. Hele de bu particilik zihniyetinin galebe çalmasıyla yapılırsa; yarın öteki parti iktidar olur, o da bunların hepsini değiştirir. Al sana bir kaos daha.

Devlet yönetmek kendi marketini veya şirketini yönetmek değildir. Muhalefet veya iktidar fark etmez bütün partiler bir zamanlar ordunun sahip olduğu devlet şuuru ile olaylara bakmalıdır. Yani bu ne demek? Olaylara partiler üstü bakmak demek. Olaylar dedimse, devletin iki olayı vardır. Biri makro ekonomi planı, öteki dış politika planıdır.  Bu iki planında istikrar ve isabet yoksa gerisi seçim palavrasıdır. Bu iki planında istikrar ve isabet varsa, gerisi kendiliğinden düzelir. Erdoğan Hükümeti Orduyu kırmış ve onun istikrarlı planlarından kopmuştur. Netice olarak:

Hükümetin makro (global) ekonomi planı iyi gidiyor gözükmektedir. Çünkü bunun temelinde 24 Ocak ve Kemâl Derviş kararları vardır. Fakat dış politika planlarında ordu kanadı kırık olarak ne kadar uzağa ve yükseğe uçabildiğini şahsen bilemiyorum.

Dış politika başlığını görünce, Suriye ve PKK ile ilgili yazacağımı düşündünüz. Bir şey yazmama gerek yok. Her şey meydanda. Tenkit etmek, kızmak veya çok doğru diye tasdik etmek ayrı bir iş. Bunu benden kırk kat uzman kişiler yazıyor zaten. Onlardan daha isabetli yazacak değilim. Ben doğru uçmanın kurallarından sadece birini söz konusu yaptım. Mesele o kuralların tümünü uygulamaktır. Mesele o kurallar ile bütün dış politikayı yürütmektir. Bizim bir tek Suriye meselemiz yok. Bu coğrafyada bulunan bir ülkede iç ve dış sorunlar bitmez. Asıl sorun içte, içimizde.