“Ben berceste mısraı buldum
Hey ömrümce söylerim
Gözden, gezden, arpacıktan olsun
Hey ömrümce söylerim! Enver GÖKÇE
“Vatan, Millet, Sakarya…” adlı yazımızda İngiliz Bahriye
Nazırı Churchill’in Sakarya Meydan savaşı için şu ifadesini paylaşmıştık. “Sakarya’da Yunanlılar ve Türkler şu duruma
gelmişlerdi, Türkler için kesin mağlubiyetten başka her şey zaferdi. Yunanlılar
için ise kesin zaferden başka her şey mağlubiyetti.”
Norveç’in başkenti Oslo’da ABD’nin rahle-i tedris, teklif ve
hakemliğinde PKK ile dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, şimdinin MİT
Müsteşarı Hakan Fidan ile PKK nam terör örgütünün etkili ve yetkililerinin
yaptığı müzakereyi Churchill’in sözlerine gönderme yaparak şöyle
yorumlayabiliriz.
Bu müzakerelerle Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve PKK’lılar şu
duruma gelmiştir. PKK için bu müzakerelerle gelinen nokta zafer, Türkiye için alınacak
her sonuç yenilgidir. İster müzakere ister mütareke deyin, Başbakan'ın özel
temsilcileri masaya otururken, zaten bu peşin yenilginin farkında olmak
zorundadır.
Bu dost(!) meclisinin ilk kez değil de beşinci kez toplanmış
olması ise PKK ile olan “muhabbetin” ne denli derin olduğunun bir başka
nişanesidir. H. Fidan’ın ifadesi hiçbir soru işaretine yer bırakmayacak denli
açıktır. “Başbakan’ın özel temsilcisi” olduğunu söylemektedir.
Kimdi o, “İyi şeyler olacak…” diyen? Çankaya'daki zorla
aşılanmış ama 864, son ölçümlere göre 1071 rakımlı tepenin toprağının, buram,
buram bölünmez bütünlük kokan toprağının bir türlü kabullenemediği yaban gülü
mü?
İşte “iyi şeyler”… Terörle mücadeleden kapalı kapılar
ardında yapılan kaçamak görüşmelere geçmek kimin için iyidir?
Habur rezaleti ile
başlayan "iyi şeyler" PKK terör örgütü için iyidir…
Devletin eşkıya ile görüşerek varacağı nokta şol kara
taştır…
Bütün bu tertipler tezgâhlar kapalı kapılar ardında olup
biterken vatan evlatları şehitlik mertebesiyle Hakk’a yürümektedirler. Ateş
düştüğü yeri yakmakta, yangınlar büyümektedir. Gaflet ve dalalet sınırlarının
çoktan geçildiği şu günlerde söylenen teranenin nakaratı ise “Analar
ağlamasın”dır.
“Analar ağlasın”
diyenler varmış gibi… Bir diğer deyişle, şu münazara mantığını beraberce
hatırlayalım. Karşı tarafa söylemediği bir sözü ifade etmiş gibi şiddetle
eleştiri oklarını yöneltirsiniz. Hamle o denli sert ve acımasızdır ki konuşan
kendi fikrini ve söylediklerini unutarak savunmaya geçer. Balık zokayı
yutmuştur artık… Münazara ustasına düşen, ağır, ağır oltayı çekip balığı kıyıya
almaktır.
Toplum, “analar ölmesin” nakaratıyla şu noktaya getirilmek
istenmektedir. “Şu terör belası bitsin de nasıl biterse bitsin… Yeter artık,
toprağa verdiğimiz evlatlarımız niye ölüyorlar ki?”
Elbette analar ağlamasın... Ama vatan mütareke masalarında
PKK terör örgütüne de servis edilmesin...
Oynanan oyunun çıplak gözle ilk anda görünmeyen tarafı
budur. Bir diğer derinlik ise Ekim ayından sonra Meclis’e getirilecek olan ABD,
AB, PKK ve AKP’nin üzerinde mutabık kaldıkları bölünme anayasası karşısında
toplumdan gelecek tepkileri en aza indirmektir.
Muhalefet mi ediniz? Çok hoşsunuz dostlar… Kimi,”Niye gizli
görüştün… Halka açıkla…” diyor. Satır aralarındaki ifade çok vahim… “Ben terör
örgütü ile açıkça görüşürüm” demektedir bizim Y-CHP'nin "Genel af
çıkmalı" diyen Genel Başkanı...
Bir diğeri “PKK hükümete şantaj yapıyor” diyerek başladığı
yorumlarında ayakları suya ermeye başlasa da teşkilatsız parti görünümündedir.
Tıpkı ordusuz komutan gibi… İnsanın aklına geliyor ister istemez, “karakolda doğru söyler mahkemede şaşar”
halinin sebebi nedir? Koskoca parti teşkilatı sanki yok hükmündedir. Demokratik
olarak tepki göstermesi gereken parti tabanı, soğuk dondurucuda unutulmuştur
sanki. Kurbağaya dönüştürülen kitleler onu öpecek prensi bekliyorlar…
“Gel günlerim gel de dol / Gel Aydınlım İzmirlim, / Gel
aslanım Mamak’tan / Erzincan’dan, Kemah’tan / Düşmanlar selâm ister / Gözden,
gezden, arpacıktan!” Enver Gökçe’yi selamlama vaktidir.
Gözden, gezden, arpacıktan selam isteyenler emperyalizm ve
onun işbirlikçileridir. O selamı verecek olanlar ise Türkiye Cumhuriyeti’ni
kuran Türkiye halkıdır, Türk milletidir. Uzun sözün kısası dert de bizdedir,
derman da…
Yoksa…
Çevirme harekâtının yayı kapatılacak, devrimle kurulan ulus
devlet, federasyon uygulamasıyla bölünecektir. Yüz yıl önce emperyalizmin
defterine yazdığı Sevr Anlaşması’nı yırtıp suratına çarpan Türk milletinden
intikam alınacaktır.
İşte 25 Aralık 1919 tarih, 647 sayılı belge… Mr. Ryan’ın
raporundan…
“… BİZ, GERÇEK İDEALİ
DİN GİBİ DAVRANACAK ÇIKARCI GRUBU İDARECİ OLARAK GETİRMEYE ÇALIŞACAĞIZ… Bizim
şimdiki amacımız bölmek, arkadaş gibi davranıp kazanmak ve sonra hükmetmek
olmalıdır…” Sayfa No:1003 – Belge No: 647 - 25 Aralık 1919 (Mr. Ryan’ın Raporu)
“İngiliz Belgelerinde Türkiye” EROL ULUBELEN
Huylu huyundan vazgeçmiyor… Ne emperyalizme tarif gerek, ne
de AKP nam malumata…
“Biz işimize bakalım…” dermiş ya Mustafa Kemal… İşte hayatın
ve devrimin kırılma noktası… Kış kışlığını yaparken baharla yaz ne güne
duruyor?
Ne demiştik?
Dert bizde, derman bizde…
Gerisini emperyalizm ve işbirlikçileri düşünsün…
Bahar ve yaz bizim... İşte devrimin kırılma noktası demiştik
ya... Vazgeçtik... Bizim yolculuğumuz güneşe doğru. Güneşin adı da Milli Devrim...
Kırılmaz, eğilmez, bükülmez...