Şimdi okullu olduk
Sınıfları doldurduk

Bir öğretim yılı daha geride kaldı. Öğrenciler artık Eylül ayına kadar tatil yapacaklar. Dershanelerden, özel derslerden fırsat bulabilenler tatilde bilgisayarlarının okul derdinden uzak olacaklar. Anne baba engel olursa sırada tabletler, laptoplar; onlar da yasaklanırsa cep telefonları devreye girecek.
Bisikletler artık tarih oldu. Mahalle aralarında futbol oynayan, ip atlayan çocuklar yok. Bulabilirsem fotograflarını çekeceğim.
Okullar bitse de anıları ömür boyu hafızalarda kalıyor. Öğrencilik yılları, öğrenciler için sevimli değildir. Diğer taraftan Hababam Sınıfı adlı filmi bilmem kaçıncı kez izleyenler bıkıp usanmaz.
Kiminle sohbet ederseniz edin, konu okula geldiğinde yüzler gülümser. Okul döneminde sevimsiz gelen öğretmenler özlemle anılır. Kahkahaların eksilmediği anılar anlatılır. Anlatanlar anılarını bitirmez. Dinleyenler dinlemekten bıkıp usanmaz.
Yaşadığım, arkadaşlardan duyduğum anıları sizlerle paylaşacağım. Bir şarkının sözlerini yeri gelmişken anımsayalım: “Sen neşeden haber ver. Derdi herkes tadıyor.”
* * *
Üniversite yıllarında öğrenci evlerinde kalan gençler, ucuz buldukları için bir miktar işkembe satın alırlar. Çoğaltma dedikleri yöntemle bir hafta boyunca aynı çorbayı sabah akşam içerler. Her akşam tencerenin içinde kalan çorbanın içerisine yeniden sarımsak doğrayıp, tencere doluncaya kadar sirkeli su eklerler. Bir tencere dolusu çorba bir hafta boyunca eve gelen konuk öğrenciler için de çok değerli bir yemek olur.
En erken haftada bir banyo yapan gençler; bilmem kaç gündür yıkanmayan çoraplarla gömleklerle okula gittiklerinden sarımsağın kokusunu kimse fark etmez.
* * *
Bizler, öğrencilik yıllarında her gün yurt dışına çıkardık. İster inanın, ister inanmayın; akşam saatlerinde kıyıda köşede kalmış üçüncü sınıf bir lokantada bir tas çorba içebilmek için kaç kez yurt dışına çıktık, sayısını ben de bilmiyorum.
* * *
İstanbul’da okuyanlar bilir: Öğrenci yurtları Avrupa yakasında, okuduğumuz okullar ise Asya kıtasındadır. Açlıktan nefesi kokan bizler her gün dersler bittiğinde Avrupa’ya giderdik. Denizcilik işletmesi halen aynı jetonları kullanıyor.
* * *
… Mühendislik Fakültesinde okuyan öğrencilerin bir öğretmenle başları derttedir. O dersten sınıf geçme ümidini yitiren gençler sonunda çözüm yolunu bulurlar. Ders öğretmeni Cuma namazlarını kaçırmamaktadır. Öğrenciler gruplar halinde cami içerisinde öğretmenin çevresini kuşatırlar. Öğrencilerden kurtulmak için her hafta farklı bir camiye giden öğretmen, cami içinde öğrencileri ile karşılaşır.
* * *
Bazı fakültelerde anfi denilen sınıflar vardır. Aynı dersten sıfırdan fazla not alamayan öğrenci daha kapsamlı kopya hazırlayabilmek için günlerce uğraşır. Bütün ders notlarını kopya kağıtlarına özenle yazar. Yapılan sınavda bütün soruların yanıtlarını eksiksiz, hatasız olarak yazar!
Sabırsızlıkla beklediği sınav sonuçları açıklanır. Yine sıfır almıştır. İtiraz edip sınav kağıdını görmek ister. Birinci soruya verdiği yanıt şöyle başlar:
“Şekilde görüldüğü gibi…”
* * *
Sınava giren öğrenci, süre dolmasına karşın yazılı kağıdını teslim etmek istemez. Öğretmenin uyarılarına sert bir dille “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye karşılık verir. Öğretmen sesini çıkaramaz. Sonunda kağıdını teslim etmek için geldiğinde aynı sözleri tekrarlar. Öğretim görevlisi, kendisini tanımadığını, adını bilmediğini söyler. Öğrenci kendi sınav kağıdını diğerleriyle karıştırıp salondan çıkar.
* * *
Farklı okullarda özelikle öğrencilerin sevimsiz olarak gördüğü öğretmenler için aynı fıkra sadece öğretmen adı değiştirilerek anlatılır. Bilindiği gibi her öğretmen sınav sorularını hazırlarken bir de o soruların yanıtlarını nasıl değerlendireceğini belirten bir anahtar hazırlar. Kağıdın üzerine yanıt anahtarı yazmayı, puanlama yapmayı unutan öğretmen, yazılı sonuçlarını sınıfta açıklar. En sona bıraktığı kağıdı havaya kaldırıp “adını yazmayı unutan salak, doksan puan aldı.”
* * *
Sarimbey köyünde tahminime göre yetmişli yıllarda (daha önce de olabilir) yaşanmış bir olayı sizlerle paylaşacağım. Okulun açıldığı günlerde müfettişlerin yolu köy ilk okuluna düşer. Öğretmenle konuşurken birinci sınıfların okula ilgisinin olup olmadığını sorarlar. Aldıkları yanıt karşısında şaşırıp sınıfa girer. Öğrencilere kendi söylediğini kimin tahtaya yazmak istediğini sorar. Bir iki öğrencinin dışında bütün sınıf müfettişin yanına gelir. En sonunda birini seçen müfettiş, yazdırmak istediği cümleyi söyler: “Ali okula gel.” Öğrenci hatasız olarak tahtaya yazar. Şaşkınlık yaşayan müfettiş, öğrencinin dikkatini başka yöne çekip, yazılanların bir kısmını siler. Öğrenci tahtaya baktığında konuşmaya başlar: “Kim silmiş benim yazdıklarımı?” Devamında müfettişin anasından başlayıp, akrabası olan bütün bayanlara küfür eder.
* * *
... okulunda bütün öğrenciler, … dersinin öğretmenini sevmezler. Okulun kapanmasına sayılı günler kala sabahın erken saatlerinde sokaklarda aynı duyuru yankılanır.:
“ … okulu öğretmenlerinden …. …. Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi bu gün öğle namazından sonra … camisinden kaldırılıp toprağa verilecektir.
Okula gelenler öğretmeni karşılarında gördüklerinde hortlak gördüklerini zannederler.