Evet, toplumsal bir hastalık oldu bu olgu.

-"Yurtta sulh, cihanda sulh" bu ülkenin kurucu şiarı idi. Ama olmadı.

-"Komşularla sıfır sorun" denilmişti. Bildik bileli hiçbir zaman olmadı.

-Güneyde Suriye ve Irak'la dost olunmadı, olunamadı.

-Doğuda İran'la Batı Bloku'nda yer aldığımızdan beri hiçbir zaman barış içinde olunmadı.

-Batıda Yunanistan, sanki ebedi düşmanımız ilan edildi. Bugün bile Ege adaları nedeniyle neredeyse savaşın eşiğine gelinmekte. Zaten Ege adaları için denizde gerginlik, havada it dalaşı devam etmekte. (İt dalaşı sözü, bu gibi karşılaşmaların uluslararası havacılık literatüründeki ifadesidir.)

-Kuzeybatıda Bulgaristan'la zaten hiç dost olunamamıştı.

-Kuzeyde Rusya ile tarihin hiçbir döneminde dost olunamamış ve de yüzyıllar savaş içinde geçmişti.

Ama Sovyet devrimi ile Kurtuluş savaşına en büyük destek verilmişti.

--Kuzeydoğuda Ermenistan ise herhalde hiçbir zaman dost olamayacağımız tek ülke... O kadar nefret dolu olmuşuz ki, sevmediğimiz kişiye "Ermeni dölü" bile demişiz.

Ve Akdeniz'de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi...

Ve de sonuçta üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili bir ülke olmuşuz.

***

Böyle bir ülke olur mu? Ama oldu!

-Peki, ne zaman başladı bu olgu? Elbette yeni değil, biraz gerilere gitmek gerekir.

-1946’da Batı Blokuna iltihak ettik. Daha doğrusu, kendimizi Batı Blokunun kucağına ve de himayesine attık.

-1952'de Batılı küresel güçlerin silahlı koruyucusu NATO'ya girdik.

Ve 950' li yıllarda "Küçük Amerika olacağız" sevdası işlendi.

Ve de komşularımızdan uzaklaşma başladı.

Neden?

-Çünkü komşularımız bize düşman ilan edildi. Yıllarca kuzeyden gelecek komünizm tehlikesi beyinlere işlendi.

-Arap kültüründen uzaklaşacağız derken Arap Dünyası'ndan, Fars kültüründen uzaklaşacağız derken Farisilerden, yani İran'dan uzaklaşıldı.

-Komünizm gelecek diye bütün silahlarımız kuzeye çevrildi.

-Ve sonuçta ülke toprakları Amerikan ve NATO üsleriyle dolduruldu.

Buna 'hayır' diyen 68 kuşağı ise idam sehpalarına gönderildi.

Sonuçta bu politikaların bizi getirdiği nokta, yıllarca Amerika'nın Ortadoğu ve tüm bölge politikalarının taşeronluğu oldu.

Elbette bugün, komşularımızla düşman haline getiren başta Amerika olmak üzere Batı politikalarına karşı bir duruş almak gerekir.

-Nitekim bugün tüm siyasetlerin sözlü ifadelerinde ortak bir çıkışın işaretleri verilmekte, kıvılcımları görülmektedir.

-ABD ve Batı'nın, "Arap Baharı" ile Ortadoğu'yu ve tüm Arap dünyasını bölüp parçalayıp tarumar ettiği, sıranın İran ve Türkiye'ye geldiğine yönelik ortak tespitler yapılmaktadır.

Ancak sorun, iktidar ve muhalefetin bir araya gelememesidir. Çünkü aralarına öyle bir duvar örmüşlerdir ki, bugün bu duvar yıkılabilir mi, bilemiyoruz.

Oysaki Türkiye siyasetinin milli bir politika oluşturması sade Türkiye için değil, bölge genelinde ortak bir politik duruşa önderlik yapması için daha da önemlidir.

Örneğin 1930"Iu yıllarda, Avrupa'daki silahlanmanın dünyayı ve bölgemizi tehdit eder görüntüsünün doğru okunmasıyla ve de Atatürk'ün girişimiyle bölgesel güç birliği ve bölgesel politikaların tohumları atılmıştı.

Ve Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 8 Temmuz 1937'de Sadabat Paktı imzalanmıştı.

İşte bugünlerde, Ortadoğu'nun haritası yeniden oluşturulmaya çalışılırken bu tip politik birliklerin oluşturulmasının zorunluluğu ortaya çıkmıştır diyebiliriz.

Eğer emperyal güçlerin iradesine boyun eğilmek istenmiyorsa...

Ve sonuçta, ABD ve Batılı emperyal güçlerin silahlandırdığı radikal örgütlerle tüm bölge daha büyük bir savaşın içine çekilirken...

Terörün Türkiye geneline yayılması gibi büyük bir tehlike varken...

Herhalde bugün ülkemizdeki öncelik; küçük hesaplarla siyasi faydacılığın bırakılması, iktidar ve muhalefetin bir araya gelebilmesidir.