DENİZ POYRAZ’I KATLEDEREK SORUN ÇÖZÜLMEZ
İzmir HDP İl Binası’na giren Onur Gencer isimli şahıs, savunmasız bir kadını katletti. Deniz Poyraz, annesinin rahatsızlığı nedeni ile bir günlüğüne onun yerine işe gelmişti. Hiçbir suçu olmayan masum bir genç kızın yaşamı, yarım domates, dört zeytinden oluşan kahvaltısını bile yapamadan, gözü dönmüş bir katilin kurşunları ile son buldu.
Katilin kanlar içinde yatan kızın fotoğrafını çekip, WhatsApp’tan paylaşıyor olması, kinin, nefretin boyutlarını gösteriyor. Atasözüdür “Ne ekersen onu biçersin”… Anladığımız kadarıyla etnik temel üzerinden yıllardır ekilen kin, nefret ve ötekileştirme tohumları karşılıksız kalmamış. Toplumun birbirine durmasından, kargaşadan, kan ve gözyaşından beklentisi olanlar belli ki iş başında.
Bugün masum bir kızı parti binasına girerek katledenler, toplumun diğer kesimlerine ayrım yapmıyor. Aslında bu kurşun Türkiye’nin birliğine, barışa, kardeşçe yan yana yaşamaya ve huzura sıkılmıştır. Sıradan bir cinayet değildir, toplumda ciddi yarılmalara neden olabilecek, siyasal içerikli bir cinayettir. 
Bu yol, iyi bir yol değildir, çıkmaz sokaktır. Bu ateşi körüklemek kimseye kazanç sağlamaz. Aksine bu ateş herkesi yakar. Yeryüzünde terörle, kanla, gözyaşı ile kalkınan, ilerleyen hiçbir ülke yoktur. Sadece ‘karanlık suda balık avlama’ sevdasında olanlar, şiddete bel bağlarlar.
Uzun süredir şiddet ve nefretin tohumları ekiliyordu. Sonuçlarını ise ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırılarda, hatta linç girişimlerinde görüyoruz. Yine diğer muhalefet partisi lideri Meral Akşener’e saldırıda görüyoruz. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’ın evinin önünde dövülmesinde görüyoruz. Gazeteci Orhan Uğuroğlu’na, televizyon programcısı Afşin Hatipoğlu’na saldırılarda, gazeteci Levent Gültekin’in parmaklarının kırılmasında görüyoruz...
Saldırganlar gücünü iktidarın yarattığı şiddet ikliminden alıyorlar. Ülkenin yöneticisi konumundaki kişilerin ağızlarından dökülen sözcükler hayra yorumlanacak türden değildir. Sayın Akşener’in saldırıya uğraması sonucu “Bu daha bir, daha neler olacak neler… Bunlar iyi günleriniz.” denilmişti. Yine MHP’li Semih Yalçın, HDP’yi “İtlafı gereken bir siyasi haşere sürüsü”  olarak görmüş, toplumda bir korku iklimi yaratılarak, korku egemen kılınmak istenmişti. 
Hedef ne bir partidir, ne de masum bir kadındır. Bu konuda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin açıklamaları dikkate değer;: “Saldırının demokratik, parlamenter sisteme yönelik bir amaç taşıdığı açıktır. Türkiye’de yaratılan kirli siyaset ortamında şiddeti teşvik edenler, en az şiddet uygulayanlar kadar sorumludurlar.” demektedirler.
Havuz medyası, ağız birliği içinde cinayeti, kanlı saldırıyı ‘provokasyon’ olarak görüyor. İktidarın her olaydan kendisine bir mağduriyet yaratarak pay çıkarması, artık bilinen yöntem.
Katil bildiğimiz kadarıyla askere gitmemiş ama Suriye’ye giderek silah kuşanmış. Ünlülerle çekilen fotoğrafları, hangi ortamdan beslendiğinin, güç aldığının ayak izlerini ele veriyor. 
Katilin “Kimse ile bir bağlantım yok. PKK’dan nefret ettiğim için binaya girdim, rastgele ateş ettim.” sözü alışılmış bir kurgudan ibarettir. HDP eşittir PKK gibi bakılamaz. HDP ülkenin mevcut yasalarına göre kurulmuş, siyasi uğraşını veriyor. Diğer yandan kendisine siyasi yarar getireceğinden fayda umanlar, bırakın HDP’yi, mapushanede PKK lideri ile de görüşüyorlar. Hatta kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ı TRT ekranlarına da çıkarıyorlar. Söz konusu kendi çıkarları ise dere tepe düz ediyorlar.
7 Haziran, 1 Kasım seçimleri arasında terör alabildiğine artmış, 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidarı yitiren AKP, 1 Kasım’da tekrar iktidara gelmeyi başarmıştı. Eğer hedef yine aynı oyunu tekrar etmekse, yanıldıklarını görecekler. Heraklitos’un deyimi ile “Akan bir nehirde, aynı suda iki defa yıkanma olanağı yoktur” bilimsel doğrusunu yaşayarak öğrenecekler. Halk aynı oyuna iki defa gelmeyecek. Zira Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Davutoğlu’nun “7 Haziran 1 Kasım seçimleri arasında yaşananları açıklarsam toplum içine çıkamazsınız” sözü orta yerde durmaktadır.
Deniz Poyraz’ın katledilmesine karşı olmak, barıştan, demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından yana olmaktır. Her eline silah alan beğenmediği partinin kapısına dikilirse bu iş nereye varır. Etnik konu pek çok ülkenin sorunu, uygar ülkeler nasıl çözdüyse bizim de öyle çözmemiz gerekir. 
Sorunların çözümünü Deniz Poyraz’ın katledilmesinde değil, barış, demokrasi ve özgürlük ortamında aramak gerekir.