Demokrasi: Halk hâkimiyetine dayanan idare şekli. Kelimenin aslı Yunanca. Demos, halk; krakos, iktidar. Sözlükte yazınlar bu. (Hayat Bü. tü.Söz.- TDK.Söz.)
Irkçılık: Kendi ırkını üstün görüp diğerlerini aşağılamak.
Belediye başkanlığı seçimi dönemindeyiz. (sürecindeyiz) Bu seçim, halkın kendi yöresini ve mahallesini yönetecek kişiyi kendinin seçmesi olayıdır. Peki, öyle mi oluyor?
İktidar veya muhalefet partileri yani hepsi özel ve tüzel olarak küçük bir devlet numunesidir. Peki, bu küçücük özel ve tüzel müessesenin kendi içinde demokrasi var mıdır? Yoktur.
Peki, adı parti olan bu özel ve tüzel teşkilatın, il örgütleri içinde yöneten ve yönetilen arasında mesafe var mıdır? Hayır yoktur.
Soruyu değiştirip soralım. İl ve ilçe teşkilatlarında, parti içinde herkesin birbiri ile organik bağı var mıdır? Vardır.
Bir soru daha soralım. Bütün partilerin il ve ilçe teşkilâtları (bazı istisnalar ve küçük partiler hariç) son 40-50 yıldır tahsilli ve vasıflı insanlardan oluşmakta mıdır? Evet.
*
Türkiye’nin gelişen şartları içinde partilerde artık il ve ilçe yönetimleri vasıflı, kariyerli insanlar tarafından yapılmaktadır. (İstisnaları söz konusu yapmıyorum) Üyeler içinde de anket yapılsa eminim büyük partilerde lise ve yüksek okul mezunu üye sayısı %80’i bulur.
*
Bu açıklamayı niye yaptık? İl ve İlçe teşkilatları kendi içinde adaylarını adam gibi seçmeyi bilmiyor mu? Adaylar da ayan beyan ortada, üyeler de hepsi aklı başında insanlar ve herkes birbirini tanıyor. O halde seçimi de ayan beyan yapın. Herkes kim ne oy aldı bilsin. Kimin seçimi kazandığını, aynı gün saat tam 17.00’de açık açık, şek ve şüpheye düşmeden görsün. Böylece her parti, kendi seçtiği, kendi ilinin, ilçesinin adayını merkeze göndersin. İşte bitti. Demokrasi bu değil mi?
*
Peki, nasıl yapılıyor bu işler?
Bildiğiniz gibi halk (yani partili arkadaşlar) kendi içinde aday adaylarından birini adam gibi “iç seçim” yaparak tespit ve tayin ediyor. Gel gör ki, bunu kimse bilmiyor ve açıklanmıyor. Çuvallar açılmadan mühürlenip Ankara’ya gönderiliyor. Genel Başkan tek tek 81 ilin adaylarını araştırıp içinden birini seçiyor. Buradaki bu kadar il ve ilçe yönetimi ile oy veren halk (üyeler) koyun gibi Ankara’dan kim kazandı diye haber bekliyor.
*
Eğer Ankara (Genel Başkan) en çok oy alanı seçiyorsa neden torbalar Ankara’ya gidiyor? Burada teşkilat mensubu koca koca adamlar, oy saymayı bilmiyor mu?
Eğer Genel Başkan, kendi özel kararları ile yereldeki halkın tercihini değiştiriyorsa, bunun neresi demokrasi? Niye iller kendi içinde mini seçim yapıyor?
*
Eğer bu antidemokratik uygulama için haklı sebepler ve gerekçeler varsa, “demek ki halk, henüz kendi vicdanı ve beyni içinde demokrat olamamış” demektir ki, bu en kötüsüdür.
*
Ben olaya partiler bazında bakmıyorum. Daha yukarıdan bakıyorum. Öyle veya böyle sonuçta şu anki durum budur ve yanlıştır. Muhalefet partileri eh biraz mazur görülebilir diyecektim ama hayır sözümü geri aldım. Onlar da dâhil. Çünkü halk sizi mecliste ülke için çalışın diye görevlendirdi. Muhalefetin direkt devlet yönetimi sorumluluğu olmasa bile eğer iktidar adayı iseler, bütün devlet işlemlerini ve işlevlerini takip etmek mecburiyetleri var.
O halde şöyle söyleyelim;
Muhalefet dâhil, bilhassa devleti yönetmekle mükellef iktidar partisi, haftalardır bu saçmalık ile uğraşıyorsa, meclistekiler ne iş yapıyor? Devleti kim yönetiyor?
Devlet yönetiminde boşluk olmaz.
İnsanın kapasitesi sınırlıdır. Hiçbir başbakan Süpermen değildir. Eğer bir başbakan iki aydır 81 ilin yereline konsantre olmuşsa kesinlikle ve mutlaka devlet işlerini aksatıyordur. Bu saçmalık bitmeli. Önümüzde koskoca 3,5 ay daha var. Başbakan yine bütün illeri tek tek gezecek. Devleti kim yönetecek? İşler kendi kendine yürüyorsa iktidar partisine ne gerek var? Türkiye’yi yönetmek oyuncaksa, söylesinler onu da bilelim.
*
Türkiye’yi yönetmek, Amerika’yı yönetmekten zordur. Türkiye’nin başbakanı olacak adamın çok zeki, çok akıllı, çok kültürlü, çok vasıflı, çok kapasiteli, kişilikli, everensel boyutta bakan, gören ve basiret ehli olması gerekir.
Bu kötü düzen ve saçma seçim sistemi ise 5-6 ay iktidarı ve muhalefeti aslî işinden uzaklaştırmakta ve zihnen yorgunluk yaratmaktadır. Seçim dışında da milletvekillerinin başka işler takip ettiğini düşünürseniz; buna normal bir zihnin dayanması mümkün değildir. Kim olursa olsun, insanın zihnen yorgunluğu, psikolojik sorunlar yaratır. Nitekim bunun emarelerini, sık sık başta başbakan olmak üzere, bütün parti liderlerinde görüyoruz. Küfürleşmeye varan tartışmalar bunun neticesidir.
*
Televizyonlarda görmekteyiz. Hep biz gibi ülkelerde mecliste küfürleşme ve yumruklaşma var. Niye gelişmiş ülkelerde bir kez olsun böyle bir sahne yaşanmıyor?
*
Herkes şapkasını önüne koyup düşünsün.