Batıda aydınlanma ve demokratik gelişmeler, Rönesans ve reformlarla başlamıştır. Batılı kilisenin şeriatçı anlayış ve düzenine karşı aklı kullanarak, demokrasiye yönelerek aydınlanmayı sağlayabilmiştir. Demokrasinin hukuksal varlığı ise laikliktir. Laiklik yoksa demokrasi de yoktur.

Hiçbir demokratik ülke dine, inanca karşı değildir. Ancak tüm dinci şeriatçı anlayış ve ülkeler demokrasiye karşıdır. Batıda demokrasi Hıristiyan şeriatını aşarak kurulurken, doğuda Müslüman şeriatını aşarak kurulmuştur. Batıda kilise şeriatına karşı aklı egemen kılmak kolay olmamıştır. Aslında demokrasinin insanlık tarihine göre çok uzun bir tarihi de yoktur. 18. Yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlamıştır.

İki milyara yaklaşan İslam coğrafyasında demokrasiye en yakın duran ülke Türkiye’dir. Kuşku yok ki bu yolu Mustafa Kemal’in dâhiyane önderliğinin yanında Türkiye demokratik güçlerinin önemli katkıları sağlamıştır. Laikliğin Anayasaya girmesiyle beraber aydınlanma yolu açılmış oluyordu. Ne var ki Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren şeriatı egemen kılmak isteyen güçler de boş durmadı. Batıda demokratik devrimler Hıristiyan Şeriatına karşı yapıldığı gibi, Türkiye ’de de İslam Şeriatına karşı yapılmıştır.

Bugün ülkemizde yaşanan din ve inanç kavgası değildir. Kimsenin dinle inançla ilgili bir sorunu yoktur. Üstelik bu konuda egemen kesimin fazlası da vardır. Diyanete ayrılan bütçe bilim ve eğitime ayrılan bütçenin dört katıdır. Hatta çoğu bakanlıkların bütçesinden de fazladır. Bu nedenle, bugün ülkede Cumhuriyet karşıtı güçlerin sorunu din ve inanç sorunu olmayıp, şeriatı geri getirme sorunu vardır. Çelişkinin düğüm noktası da burasıdır. Bu nedenle ülkemizde Cumhuriyet kurulduğu günden bu yana demokrasi sancılı olmuştur. Varlığını sancılı yürüyüşle bugüne kadar getirmiştir.

Mücadele düşünce ve fikirde olsun, sınıflar arasında olsun, politika ve partiler arasında olsun, şeriat hukukundan yana olanlar veya karşı olanlar olmak üzere sürüp gitmektedir.

Şeriat hukukunda aklı bir yana bırak, kutsal kitap ne diyorsa ona bak, onu temel al şeklindedir. Örneğin krallar gücünü göklerden alıyordu. Devlet düzenini de Allah kuruyordu. Demokrasi, insan hakları, özgürlük hak getire, her şey kralın iki dudağı arasındaydı. Güncel bir örnek verirsek, örneğin ülkemizin bir konsolosluk biriminde krallıkla yönetilen bir ülkenin 15 kişilik ölüm timi geliyorlar, ünlü bir gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı basına yansıdığı kadarı ile 18 parçaya bölüp çekip gidiyorlar. Şeriat ve krallık böyle bir şey. Suudi Kralı eğer “Allah öyle emretti” derse şaşırmam.

Oysa gerçek demokratik bir ülkede bir köpeği dahi bu şekilde katledemezsiniz, toplum ayağa kalkar. Toplumun vicdanı ayağa kalkar. Şeriat egemenliğinde her şey dinseldir, düşünce, felsefe kültür, sanat edebiyat dinsel kurallara endekslidir. Birey yerine, kul vardır, özgür düşünce yoktur, kul ise kendini din adamına emanet etmiştir.

Laiklik ülkemizde kolay kazanılmadı, devlet düzeninin temelini oluşturur. Kuşku yok ki demokrasi güçleri bu güzide kazanımdan bir milim dahi geriye adım atmayacaktır. Demokrasi varlık sancılarını, aydınlanma felsefesi ile aşacaktır. Binlerce yıl kul yaşayıp, birey olup özgürce yaşamak kolay değil.