Son yapılan anketlere bakılırsa, Türk halkı Batı’dan uzaklaşıyormuş.

“Türkiye, Amerika-Avrupa eksenindeki Batı’ya mı, yoksa Rusya-Çin eksenindeki Doğu’ya mı daha yakın olmalı?” şeklindeki soruya “Doğu” cevabını verenlerin oranı, “Batı”yı tercih edenlerin önüne geçmiş.

NATO ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere Batı’nın hemen tüm örgütlerine üye olan, hatta kiminin kurucusu olan Türkiye için bu yeni eğilim, gerçekten garipsenecek bir durum.

“Türkiye Batı’dan kopuyor mu?” sorusunu akla getiriyor.

*

Aslında, Cumhuriyet’in kurucu felsefesi, çağdaş uygarlık düzeyinin, yani Batı uygarlığının üzerine çıkmayı hedefliyor.

Batı’nın, demokrasisi başta olmak üzere, tüm ileri kurumlarını benimsemeyi, içselleştirmeyi öngörüyor. Zira, insan hakları, eşitlik, adalet gibi kavramlar, yüzlerce yıllık acı ve ıstıraplarla, mücadelelerle elde edilmiş tarihsel kazanımlar.

Bütün bu ileri standartlara Türk halkının da lâyık olduğu anlayışı ve inancıyla, Batı uygarlığına yönelim, devletin temel ilkesi haline getirilmiş.

*

Büyük Atatürk’ün dış politika ilkelerine bakıyoruz, en başta “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ve “Tam Bağımsızlık” ilkeleri Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarını oluşturuyor.

Bağımsızlığımızı koruyarak Batı uygarlığını yakalayacağız, hatta üzerine çıkacağız.

Ulusal kurtuluş savaşımıza büyük destek vermiş olan kuzey komşumuz Rusya ile daima iyi ilişkiler içinde olacağız. Ticari bakımdan da dostluk köprüleri kuracağız.

Arap dünyasına “din kardeşliği” temelinde sıcak ve samimi bir yaklaşım göstereceğiz. Ama, Ortadoğu sorunlarının içine girmekten, taraf olmaktan özenle kaçınacağız.

Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında, Çin yine büyük ülkeydi, ama ekonomik ya da diplomatik bakımdan böylesine büyük bir güce sahip değildi.

Atatürk bugün yaşasaydı, Çin’le de dostane, sıcak, samimi ilişkileri öngörürdü.

*

Ülkemiz, kurucu değerlerden uzaklaştıkça sıkıntılar yaşamaya başlıyor, çıkmaza giriyor ne yazık ki.

Örneğin, Batı’nın demokrasi standartlarını “dayatma” gibi algılamak ve karşı tavır almak son derece yanlış.

Ortadoğu bataklığına girmek, yapılabilecek yanlışların en büyüğü.

Batı’dan kaçıp Doğu’ya sığınmak, ülkeyi geri dönülmez noktalara taşıyabilecek tarihsel bir makas değişikliği…

Emperyalizm gerçeğini hiç aklımızdan çıkarmadan, ülkemizin bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyarak ekonomik gelişimini ve güçlenmesini sağlamak, bunun yanısıra da, demokrasi çıtasını yükseltmek zorundayız.

*

Anketlerde ortaya çıkan Doğu’ya yönelimin, son yıllarda oluşturulan algı ile ilgili olduğunu düşünmemiz için yeteri kadar sebep var.

Demokrasi, hukuk, insan hakları konularında evrensel ilkeleri, hatta attığımız imzaları çiğneyip, sonra da Batı’nın çifte standardından, yaptırımlarından şikayet ede ede halkı da Batı karşıtı yaptığımız bir gerçek değil mi?

Çifte standart doğru da, bizim demokrasi eksiklerimiz önünü kapattıkça, savunmamız da gücünü kaybetmiyor mu?

*

Sıkça tekrarlanan bir söz var, “Cumhuriyet, fabrika ayarlarına, yani kurucu değerlerine dönmeli” diye.

Demokrasi standardımızı yükselterek, barışçı çizgiye dönerek, dışarıda da içeride de pek çok sorunumuzu kısa sürede çözebiliriz.

O zaman, anketleri bir kez daha tekrarlasınlar bakalım!