Köy Enstitülerinin mimarı ve dönemin İlköğretim Genel Müdürü, Eğitimbilimci İsmail Hakkı Tonguç (1893 - 24 Haziran 1960); “…Köylü eğitilmeden, işçiye iş verilmeden, üreticiyi toprak sahibi yapmadan demokrasi gelmez (getirilemez). (…)
İki tür demokrasi vardır. Birincisi, ‘kolay ve oyun olan’, diğeri ; ‘zor ve gerçek olan’…
Gerçek demokrasi için halk, önce sıkı bir eğitimden geçirilmelidir. Biz böyle bir eğitimden geçmeden/geçirilmeden, birincisine yani ‘kolay ve oyun olan’ demokrasiye geçirildik.
Bir sandığa kâğıt(!) attık, adı demokrasi oldu…
Daha açık bir ifadeyle, ‘bize (de) sandığa kâğıt attırıyorlar’ diye, demokrasiye geçtiğimizi sandık…” der.
* * *
Dobralığı ve inançlarını ölümüne savunmasıyla bilinen İ.Hakkı Tonguç’un bu tümceleri, demokrasi tarihimizin özetidir bir anlamda.
Öğretim yılı ortalamamız, 3,5 öğretim yılı.
Köylümüz hâlâ eğitimsiz.
Üretmeden tüketme anlayışına göre kurgulanmış ekonomik sistemimizde işsizlik oranımız, sürekli tırmanışta.
Topraksız köylümüz, hâlâ topraksız.
Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimize hâlâ feodal düzen egemen. Hâlâ ağalar, şıhlar ve çeteler yönetiyor, bu bölgelerimizi…
Açlık ve yoksulluk, hâlâ sorun bu ülkede…
Hal böyle olunca, insanımız da sorunlu, demokrasimiz de…
Demokrasi gömleğini giyerken, düğmeleri, baştan yanlış ilikledik. Hâlâ o yanlışın bedelini ödüyoruz.
* * *
Kısacası, demokrasimizin de (!), seçmenimizin de (!) ayakları havada hâlâ…
Oylarımız hâlâ makarna karşılığı, nohut/bulgur karşılığı, kömür karşılığı, ikili ya da çoklu pazarlıklar sonucu elde edilen rantlar karşılığı satılık.
İçi dolar dolu ayakkabı kutularına, makamlarımız, mevkilerimiz, koltuklarımız satılık…
Kol saatlerine, umre gezilerine onurumuz, gururumuz, adamlığımız satılık…
* * *
Sözün özü, insan malzememiz bu kadar.
Böyle bir malzemeden, ıkına sıkına oluşturabildiğimiz toplumsal kültür de bu.
Hal böyle olunca, böyle bir sentezden türeyen siyasetçi kadrosu da böyle oluyor işte.
Böyle bir kadro da böyle siyaset üretiyor.
* * *
12 yıllık AKP iktidarının ülkeyi getirdiği durum ortada.
Her şeyin yozlaştığı, yozlaştırıldığı; kimin elinin kimin cebinde olduğu anlaşılamayan bir ülke haline geldik.
O nedenle ya da bu nedenle ama bir şekilde ortaya çıkarılan yolsuzluğun boyutu yaklaşık 300 Milyar Dolar.
Bütün bu olup bitene, bütün bu yolsuzluklara rağmen, iktidar partisinin oyu hâlâ yüzde kırk dolaylarında seyrediyor.
Niye?
Çünkü demokrasi kültürümüz bu…
Çünkü seçmenimizin kültürü, karakteri, yapısı bu…
* * *
Bakın bu durumu, Karamanlı Halk Ozanı Nevzat Dağlı Kardeşim, dizelerine nasıl yansıtmış.

Ninnilerle güzel güzel uyudun,
Uyanmadan dalıp dalıp uyu sen.
Yata yata kabak gibi büyüdün,
Hareketsiz kalıp kalıp uyu sen.

Vaatler yatağa bağlattı seni,
Yalanlar beyninden dağlattı seni,
Yaşamın gerçeği ağlattı seni,
Düşlerinde gülüp gülüp uyu sen.

Kimi sömürsün seni kana kana,
Kimi terörle kastetsin canına.
Nasılsa bir hırka, bir lokma yetiyor sana,
Sadakayı alıp alıp uyu sen.

Aklını yorma sen, canını da sıkma,
Gözünü açma sen, uykudan bıkma.
Egemenin buyruğundan hiç çıkma,
Borusunu çalıp çalıp uyu sen.

Yan gelip yatmaya alıştın belli,
Ya da kayıt dışı çalıştın belli.
Mide, bağırsaktan oluştun belli,
Alttan gazı salıp salıp uyu sen.

Ya yal yedin, ya itlere yal oldun,
Uyudukça zalimlere kul oldun;
Uyutanın bilmem neresinde kıl oldun,
Kefen giyip ölüp ölüp uyu sen.

Sevap kazan giyiminle, şeklinle,
Müsterih ol açığınla, saklınla.
Din tüccarı alay etsin aklınla,
Hafızanı silip silip uyu sen.

Nevzat özgür, ödeyecek diyeti yok,
Bizde öyle uyutana biat yok.
Belli ki sende uyanmaya niyet yok,
Bahaneler bulup bulup uyu sen.