“Bir deli yok mu?” diyordu geçenlerde bir arkadaş ülkemizin düşürüldüğü durumdan yakınırken. “Bir deli yok mu? Bir deli çıksa da düzeltse şu işleri…”
Arkadaş bunları söylerken kıpırdayan bilinçaltımda bir altyazı… “Beni siz delirttiniz…” diyen o şarkısı Cem Karaca’nın.
Şu bilinçaltı da dipsiz kuyu… “Deli, deli kulakları küpeli” adlı filmi hatırlıyorum Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden” adlı oyunundan uyarlanan o güzel film. Başrolde ise Kemal Sunal…
Ama daha da eskisi var bu filmin. Cevat Fehmi Başkut’un 1965’de yazdığı “Buzlar Çözülmeden” aynı yıl Nejat saydam tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Sinemamızın siyah-beyaz yılları… Bu ilk çekimde başrolleri Fikret Hakan, Selda Alkor ve Reha Yurdakul üstlenmiş…
Fakirin bilinçaltını harmanlayan ise başrollerini Kemal Sunal ile Yavuzer Çetinkaya’nın üstlendiği yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı renkli çekim. Yapım yılı 1986…
Bu filmi hâlâ seyretmediyseniz öneririm.
Filmin sonlarından bir replik, “Keşke her deli senin gibi olsa…” Yazıya merhaba derken arkadaşın özlediği delilerden…
Zırdeli…
“Deli” sözcüğünün bilinçaltındaki zincirleme çağrışımı sürüyor. “Deli”den “zırdeli”ye geçiyorum
Yıl 1920 Baharı… Aylardan Nisan…
Mustafa Kemal Atatürk Şişli’deki evinden Alemdar Gazetesi yazarı Refi Cevat (Ulunay) ile bir söyleşi yapar.
Mustafa Kemal Paşa’nın söylediklerini merakla bekleyenler vardır. Matbaaya dönen Refi Cevat’a sorarlar… “Anlat”…
O da anlatır. "Şu sıralar Anadolu’ya geçilir, milli direniş harekete geçirilirse, Fransız’ı da, İngiliz’i de, İtalyan’ı da memleketten kovulur, vatan istiklaline kavuşur, millet de esaretten kurtulurmuş! Anladınız mı arkadaşlar? Bu adam, deli değil, zırdeliymiş!"
Mütareke basınının önde gelen kalemi Refi Cevat, "İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak!" diyen kişidir. (16 Nisan 1920-Alemdar Gazetesi)
Refi Cevat’ın “zırdeli” sıfatını Mustafa Kemal Paşa’ya uygun görmesinin sebebi ise şöyledir.
Refi Cevat, Çanakkale Savaşları’na ilişkin sorularını bitirdikten sonra ayrılmak üzere ayağa kalktığı zaman Mustafa Kemal, "Bu vatan, içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır, diye bir sual sormanızı isterdim" der.
Refi Cevat’ın cevabı ise şöyledir. "Ben bu vatanın kurtarılmasını mümkün görmediğim için böyle bir sual düşünmedim. Neyle, hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef paşam, vatan kupkuru bir çölden farksız oldu. Affınıza sığınarak arz edeyim ki, artık bu kupkuru çölde hiçbir hayat belirtisi yok!"
Mustafa Kemal Paşa kaşlarını çatarak, "Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli bir hayat vardır. O, millettir. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse, vatan da, millet de kurtulur. Bunu böyle bilesiniz Refi Cevat Beyefendi!" der.
Refi Cevat Ulunay malum duruşu sebebiyle 150’likler arasına girecek ve yurtdışına sürgüne gidecektir.
Af sonrası Türkiye’ye döner ve 78 yaşında ölene kadar da Milliyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapar. Yıllar sonra Ulunay’a "Yanılgınızın pişmanlığını duymadınız mı?" diye sorarlar.
Cevabı şöyledir. "Hayır. Ben haklıydım yerden göğe... O şartlar içinde kurtuluş mücadelesine atılıp Türkiye’yi üç büyük devletin pençesinden kurtarmaktan söz edenlere karşı herkes benim gibi düşünürdü. Böyle düşünen tek adam oydu, tek adam!"
Aradan geçen bunca on yıla karşın günümüzde de ABD ve İngiliz muhibbi ne çok entel-dantel “okumuş” var. Küresel çetelerin arabasını çekmekte olan…
Dün ABD ve/veya İngiliz mandasını “çözüm” olarak görenlerin torunları bugün Türkiye’nin kantonlara (şehir devletlerine) bölünmesini savunuyorlar. İbret alınmadığı sürece tarih tekerrür etmeye devam ediyor.
Tarih ise deli ve zırdelilerini bekliyor.