Dayım kendisinden Koca İsmet diye bahsedilen, iri kemikli, heybetli bir adamdı. İlgilendiği işleri özen göstererek yapardı. Çocuğu olmamış annem evlendikten sonra ben doğunca iki ailenin, kıymetli tek çocuğu olmuştum. Benden 3,5 yıl sonra ise kardeşim İsmet dünyaya gelmiş ve ailenin kıymetli çocuk sayısı ikiye yükselmişti.

Dayımın bahçesinde çeşitli tavukların bulunduğu, güzel öten, Denizli’den seçilerek alınmış horozu olan bir kümesi vardı. O horoz sonraları ölünce yerine tekrar Denizli’den özenle seçilerek getirilmiş bir horoz daha alındı.

Bahçede bir çift at, atlara ve bahçenin bakımından sorumlu görevliler vardı. Onların aralarındaki konuşmalarından atlar hakkında, daha okula gitmez iken özel bilgi sahibi olmuştum.

Atın rengi denmeyip donu dendiğini, beyaz at denmeyip, kır at denildiğini biliyordum.

At bakıcıları aralarında:

“Alma alı,

Satma kırı,

Yağızın binde biri,

İlle doru, ille doru.” şeklinde sınıflandırma yaparlardı. Bu sınıflandırmayı açıklayacak olursak; al at ile doru at arasında renk tonu farkı var. O kadarcık bir farktan bile al atı sıfır sayarken, doru atı süper olarak sınıflandırıyorlardı.

Dikkat ederseniz başka konularda kullanılan, beyaz, siyah, kırmızı gibi sözcüklerin hiç biri yok.

At alımı için pazara çıkılıp 4 yaşında pazarın en iyi atı seçilir, sonra yine 4 yaşında boyu, donu (At’ın rengi denmez) uygun merkez ilçe pazarlarında bulunmazsa, ilçe pazarından araştırılırdı.

Gel zaman, git zaman dayımın ahırında bulunan atlardan birisinin hastalanacağı tuttu; baytar da ilaç olarak bir hap verdi. Hapı ata yutturmakta başarı sağlayamadıklarından gözü iyi görmeyen kör Yaşar dedikleri elemana atın dilini tutturup, boğazına hapı atmaya çalışırken at bir anda ürküp şaha kalkıyor ve atın dili kör Yaşar’ın elinde kalıyor.

Çare aranıyor, çare yok. Atı dere kenarına götürüp kesiyorlar.

Yaşanan bu olaydan sonra dayımın titizliği kalmadı. Öldüğünde atlarının biri kır, biri doru idi.

* * *

Her meslek özel sözcüklere sahiptir ama at ve arabaya ait sözcükler de Türkçe çok zengindir.

At arabasının tekerliğinin kıtalar arası ortaklığı vardır. Kovboy filmlerinde kazalarda kırıldığını gördüğünüz at arabası tekerlekleri birbirinin kopyası gibidir.

Teknolojinin çok gelişmiş olmasına rağmen o tekerlekleri yapacak ustayı günümüzde bulamazsınız.

İsterseniz tekerliğin dışından, göbeğine birlikte bakalım.

Tekerliğin dışını kaplayan demir çembere, çember veya başka isim verirseniz ayıp olur. Onun adı ŞINA’dır.

Şına’nın çevrelediği kavisli parça ağaçların ismi İSPİT’tir. Bunları göbekle birleştiren ise PARMAK’tır.

Parmaklar top denilen merkezdeki ağaçta birleşir. Top’un göbeğinde zaman zaman yağlanmak isteyen delik boru PORYA’dır.

Top’un dışında tekerleği ana mile bağlayan somunu korumaya yarayan demirden ya da pirinçten üretilen, biz çocukların da dönen teker merkezi üzerine basarak eğlendiğimiz parçalar vardı. Onların isimlerini unuttuğum için beni bağışlamanızı rica ediyorum.

Görüyorsunuz daha 60 sene öncesine kadar kullandığımız şeyleri unutuyoruz.

Toplum kültürünün ziyan edilmemesini ehli bilir.

“O ehil nasıl bulunur?” derseniz onu da bilmiyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.