İktidar partisi 2009 yılında bir açılım başlattı. Önce adına “Kürt Açılım” denildi. Sonra “Demokratik Açılım”, daha sonra da “Milli Birlik ve Beraberlik Projesi” denildi. Ama henüz bir sonuç alınamadı. CHP 1989'da, 1999'da, 2001'de “Kürt Sorunu” adıyla rapor hazırlamıştı.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise, Kürt sorununu çözelim diye Mayıs'ın son günlerinde meclis başkanına yeni bir rapor sundu. Siyasi partilerden randevu istedi. Kabul edenlerle görüştü.

Demek ki bu ülkenin böyle bir sorunu var. Adı Kürt sorunu... Genel olarak resmi ağızlar artık bu sorunu böyle ifade etti. Ve bunu çözelim denildi. Komutanlar da çözüm için siyaseti göstermişti.

Ve bugün adım adım önemli mesafe alındı.

-Kürtçe kanal açılamazdı, açıldı.

-Kürtçe kaset yapılamazdı, yapıldı.

-Kürtçe türkü söylenemezdi, söylendi.

-Kürt sorunu tanınmazdı, tanındı.

Devam edelim...

-Kürtçe serbest olarak konuşulur oldu.

-Kürt sorunu tartışılır oldu.

-Kürtçe filim yapılır oldu.

-Kürt dili bölümü açılır oldu.

-Kürtçe kuran yazılır, Kürtçe mevlit okunur oldu.

-Kürt hareketinin temsilcileri ile görüşülür oldu.

-Ve Kürtçe seçmeli ders oldu. Belki de anadilde eğitim dili olacak.

*

Şimdi sormak hakkımız değil mi? Hem geçmişteki hem de bugünkü yöneticilere ve de muhalefete...

Madem ki adım adım Kürt talepleri gerçekleşiyor; madem ki bu güne kadar olmaz denilenler oluyor; o halde:

-Değer miydi, 12 bini şehit 50 bin insanın yok edilmesine?

-Değer miydi, 50 bin ananın 50 bin babanın göz yaşlarına?

-Aktütün, Uludere, Dağlıca felaketine?

-Değer miydi, bütçenin üçte birini doğudaki bu kirli savaş için harcamaya?

-Değer miydi Ahmet Kaya'nın ölümüne?

- Doğudan göçlerle, büyük kentlerin anarşi ve terör yuvası olmasına?

-Değer miydi Türk ve Kürt gençlerinde karşılıklı nefret duygusunun yükselmesine?

-Yani değer miydi, bu kadar ağır bedeller ödemeye?

*

Şimdi bir kere daha soralım bu ülkeyi yönetenlere ve de yöneteceklere...

-Ve yine değecek mi, yeni bir 50 bin kişinin ölümüne?

-Değecek mi, yeniden 50 bin ananın, 50 bin babanın göz yaşlarına?

Elbette değmeyecek. Evelemenin, gevelemenin anlamı yoktur beyler... Çünkü bu gün Cumhuriyeti kuranlar da, itiraz edenler de; bu ülkenin sağcısı ve solcusu da, Alevi ve Sünni'si de bu sorunu kabul etmiş durumda.

Toplum daha fazla terörize olmadan, daha fazla kan dökülmesini beklemeden bu sorun çözülmelidir beyler...

Ama öncelikle siyaset, çözümün adını koyabilmelidir. Topu birbirine atmamalı, iç siyasete malzeme yapmamalıdır.

Sorunun uluslar arası güçlerin müdahale alanına doğru kaydırıldığı görülmelidir. Irak'ta, Suriye'de emperyalizmin böl-parçala politikasını göremeyecek kadar kör olunmamalıdır.

Sonuçta bu sorun ülkemizin temelini sarsabilecek, içinde bölünme tehlikesini de taşıyan milli ve de önemli bir sorundur.

30 yıldır dökülen ve de dökülmeye devam eden kan yeter olmalıdır beyler...

Artık bu toplum cenaze taşımaktan kurtarılmalıdır.

Analar, davul-zurnayla gönderdiği çocuğunun kara haberini bekler olmamalıdır.

Ve şehit analarını, başsağlığı mesajlarıyla teselli etmek bırakılmalıdır beyler...

Ve şehit babalarına:

“Şehitler ölmez” demeyin, ölüyor beyler...

“Kanı yerde kalmaz” demeyin, kalıyor beyler...