Herhalde yazılanlardan niyet okuyarak gazeteci suçlayan, niyet okuyarak gazeteci tutuklayan ve de niyet okuyarak basın üzerinde terör estiren bir hukuk dönemi yaşıyoruz gibi...

Zaten niyet okuyarak gazetecinin, yazarın, şairin mahkûm edilmesi de yeni değildir bu ülkede.

Ve de niyet okuyarak, cezaevlerinin şair ve yazarlara mesken yapılması da yeni değildir bu ülkede.

Öyle ki solun şairi Nazım Hikmet'e, sağın ve de özellikle muhafazakâr kesimin şairi Necip Fazıl'a mahkeme salonları ve cezaevleri mekân olmuştu.

Nazım 12 yılını, Necip Fazıl 10,5 yılını cezaevlerinde geçirmişti.

Solun da sağın da saygı duyduğu büyük yazar Kemal Tahir 12 yılını geçirmişti cezaevlerinde.

Ülkücü kesimin idol yazan Nihal Atsız 6,5 yıl, "Kutsal İsyan" ve "Kutsal Barış" kitaplarının yazarı H. İzzetin Dinamo 5 yıl yatmıştı. Ve de niceleri...

Hemşerimiz İsmail Beşikçi ise şimdilik 17 yılını cezaevinde geçirmiş, neredeyse tüm kitapları yasaklanmıştı.

Nitekim 5 yılını cezaevinde geçiren ünlü yazarımız Orhan Kemal, "Hapishaneler, biz

yazarları yetiştiren üniversitelerdir" demişti.

***

Merkezi ABD'de bulunan Gazetecileri Koruma Komitesi'nin (CPJ) 2014 yılı için hazırladığı özel raporda, dünyada en fazla tutuklu gazeteci bulunduran ülkeler arasında Türkiye 10'uncu sırada yer almıştı.

Ve de rapora göre gazeteciler için dünyanın en kötü 10 ülkesi şöyle idi: Çin, İran, Eritre, Etiyopya, Vietnam, Mısır, Suriye, Burma, Azerbaycan ve Türkiye.

Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın 18 Mayıs 2017 günlü raporunda ise bugün 158 gazeteci ve medya çalışanı cezaevindedir.

Ve bugün, yani 22 Mayıs 2017 gününe göre 13 Cumhuriyet yazarı tam 204 gündür cezaevindedir.

Ve de 19 Mayıs 2017 günü, Türkiye'nin tirajı en yüksek gazetelerinden "Sözcü" gazetesine bir operasyon düzenlenmiştir.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gazete sahibi Burak Akbay ve sorumlu üç önemli elemanı hakkında gözaltı kararı verilmiştir.

Elbette bu gelişmeler, bir ölçüde basının susturulması demektir.

***

Zaten gazete okuyamayan bir toplum idik... Herhalde şimdi hiç okumayan bir toplum olacağız gibi...

Nitekim bugün 5 milyonluk İsveç'te günlük gazete tirajı 4,5 milyon, 120 milyonluk Japonya'da 80 milyondur. 80 milyonluk Türkiye'de ise geçen yıl 4,5 milyon olan tiraj bugün 3,5 milyondur.

Gazeteciler üzerindeki ve genelde basın üzerindeki bu tür operasyonlar ise bu tirajı daha da düşürecek gibidir.

Oysaki gazetecilik; toplumsal hayatın sesi olmaktır, halkın konuşan dili olmaktır.

Ve de gazetecilik; güç odaklarının basın sözcüsü olmamak, kalemini ve beynini satmamaktır,

İşte bu nedenlerle yazar olmak zordur, gazeteci olmak daha da zordur bu ülkede.

Elbette gazeteciliğin de bir sorumluluğu vardır.

Gazetecilik; toplumsal muhalefeti kışkırtıcılığa dönüştürmemek, asparagas haberlerle toplumu yanıltmamaktır.

-Ve de gazetecilik, farklılıkları düşman haline getiren bir dil kullanmamaktır.

***

Sonuç olarak diyebiliriz ki:

Ülke bugün, inancını ABD'nin hizmetine sunmuş bir cemaatin 15 Temmuz darbe kalkışması gibi büyük bir felaketin eşiğinden dönmüştür.

Ama gerek "Cumhuriyet" gazetesi ve yazarlarım ve de gerek "Sözcü" gazetesi ve yazarlarını niyet okuyarak FETÖ örgütü ile ilişkilendirmek, 15 Temmuz darbesinden hesap sorulmasını sulandırmak, kafaları bulandırmak olacaktır.

Ve de bu operasyonlar, gerek içte gerek dışta özellikle muhalif basının susturulması olarak yansıyacaktır.

Yoksa amaç bu mudur? Bilemiyoruz.