Bu ülkenin ağlayan anneleri idi Cumartesi anneleri ve de Cuma anneleri. Sesli ya da sessiz çığlıklarla seslerini duyurabilmekti amaçları.
Bu nedenle, daha önce de birkaç kez yazdığım yazılardan alıntılarla, bu konuya bir kez daha değinelim dedik. Ve de annelerin acısını, bir kez daha birlikte yaşayalım dedik.
***
Evet, bu ülkede bir Cumartesi anneleri vardır beyler...
Ve onlar; her Cumartesi'nde olduğu gibi, 24 Eylül Cumartesi günü Galatasaray Lisesi önünde yine toplandılar. 600'üncü oturma eylemi ile seslerini bir kez daha duyurmak istediler.
Bu devleti yönetenler duymuyor ama onlar yine de duyurmak istediler.
Peki, kimdi bu Cumartesi anneleri? Evet, kimdi bu anneler?
Elbette, 12 Eylül'ün karanlıklarında yok edilenlerin acısını yaşayandı onlar.
Elbette, gözaltında kaybolan oğlunu, kızını, eşini, kardeşini ve de faili meçhul cinayetlere kurban giden yakınlarını arayandı onlar.
-Ve bana oğlumun, eşimin dirisini ver diyen...
-Ve dirisini veremiyorsan ölüsünü ver diyen...
-Ve ölüsünü veremiyorsan birkaç kemiğini ver diyen...
-Ve de elimdeki karanfili bırakacağım bir mezarı olsun diyen...
İşte Cumartesi anneleri bunlardı. Bu ülkenin vicdanı olan annelerdi onlar.
Onlar, 27 Mayıs 1995'te başlatmışlardı bu sessiz oturma eylemlerini. Çok sert müdahale nedeniyle 1999'dan 2009'a kadar ara vermek zorunda kalmışlardı. Ama 31 Ocak 2009'da yeniden başlatmışlardı.
***
Seslerini ilk kez, 5 Şubat 2011'de 306'ıncı oturma eylemiyle duyurabilmişlerdi.
O gün Berfo ana, 31 yıldır evinin kapısını açık tuttuğunu söylemişti, o günün Başbakan'ı Erdoğan'a. Oğlu Cemil gelirse girsin diye...
Oğlu Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980'de Ardahan'ın Göle ilçesindeki evinden alınmıştı.
21 Şubat 2013 günü 106 yaşında ölen Berfo ana, 12 Eylül'ün yok ettiği oğlunu tam 33 yıl beklemişti. Ama oğlunun ne dirisi verilmişti, ne ölüsü, ne de kemikleri.
Yani dinlenmemişti ve de dinlenmedi Cumartesi anneleri. Ya görmezden gelindi, ya suçlandı, ya da üzerlerinde şiddet kullanıldı.
Ve de gün 24 Eylül 2016 Cumartesi... Yani 600'üncü oturma eyleminin yapıldığı gün.
Cumartesi anneleri yine beklemekte... Cumartesi anneleri yine sessiz ağlamakta... Cumartesi anneleri sessiz çığlıklarını yine duyurmaya çalışmakta...
Çünkü ana yüreğidir bu beyler... Dayanmaz ve de dayanamaz bu acıya.
***
Evet, bu ülkenin bir Cuma anneleri vardır beyler... Yani şehit anneleri...
Yani oğullarını, davul-zurna ile askere teslim eden ve bir gün şehit olarak cenazesini teslim alan anneler...
Ve her Cuma mezar başında dua okuyan...
Ve seviyormuş gibi mezar taşını okşayan...
Ve bir gün gelecekmiş gibi umutla yaşayan anneler...
Peki, ne diyordu Cuma anneleri?
-Yeter artık, analar ağlamasın diyorlardı.
-Mezar başında ağıtlar yakılmasın diyorlardı.
-Durdurun artık bu savaşı, bitirin bu pis savaşı diyorlardı.
Ama bu ülkede onların da çığlıkları duyulmadı. Bu ülkede onların da gözyaşları görülmedi. Ve bu ülkede onların da sesleri dinlenmedi.
***
Cumartesi anneleri, Cuma anneleri birbirini anlarlar mı, bilemiyorum. Ama anlamalı.
Cumartesi annelerinin sessiz çığlıkları, Cuma annelerinin sesli ağıtları bize insan olduğumuzu hatırlatır mı, bilemiyorum. Ama hatırlatmalı.
Ve bu sessiz çığlıklar, bu sesli ağıtlar bir sivil güce dönüşür mü, bilemiyorum. Ama dönüşmeli.
Dönüşmeli ve tabanı çok geniş olan bu güç, toplumsal barışın itici gücü olmalı.
Çünkü bu ülkede, toplumsal barış oluşmadı. Bu ülkede devlet, halkıyla barışmadı.
Bu ülkede emek mücadelesi verenler devlet düşmanı görüldü. Üzerlerine biber gazıyla, copla, şiddetle yüründü.
Bu ülkede namaz kılanlar şeriatçı, içki içenler din düşmanı gibi algılandı.
Bu ülkede Alevi Sünni'ye, Sünni Alevi'ye düşman edildi. Etnik farklılıklara, inanç farklılıklarına hoşgörüyle bakılmadı.
Ve birlikte yaşamanın koşulları yaratılmadı bu ülkede. ***
İşte bunun için diyoruz; belki annelerin bu sessiz ve sesli çığlıkları, toplumsal vicdanın sesi olacaktır.
İşte bunun için diyoruz; belki bu sessiz ve sesli çığlıklar birleştiğinde, toplumsal barışın dinamosu olacaktır.