Yüreğindeki acıyı yıllarca yaşayan ve bu acıyı söndüremeyen anneler idi onlar... Yani Cumartesi anneleri...

Sessiz çığlıklarla seslerini duyurabilmekti amaçları.

Çünkü bu ülkede, Cumartesi anneleri ağlamıştı yıllarca ve de ağlamakta... Cuma anneleri ağlamıştı ve de ağlamakta...

Evet, bu ülkenin bir Cumartesi anneleri var idi ve de var. Yani kayıp anneleri...

Her Cumartesi olduğu gibi, 25 Ağustos 2018 Cumartesi günü Galatasaray Lisesi önünde yine toplandılar. Hem de 700'ünce kez... Yeni bir oturma eylemi ile seslerini bir kez daha duyurmak istediler.

Çünkü yönetenler duymuyordu seslerini, ama onlar yine de duyurmak istediler.

Peki, kimdi bu Cumartesi anneleri? Ne istiyordu bu anneler?

-Elbette, 12 Eylül'ün karanlıklarında yok edilenlerin acısını yaşayandı onlar.

-Elbette, gözaltında kaybolan oğlunu, kızını, eşini, kardeşini ve de faili meçhul cinayetlere kurban giden yakınlarını arayandı onlar.

-"Bana oğlumun, eşimin dirisini ver" diyen, "dirisini veremiyorsan ölüsünü ver" diyen, "ölüsünü veremiyorsan birkaç kemiğini ver" diyen ve de "hiç olmazsa elimdeki karanfili bırakacağım bir mezarı olsun" diyen annelerdi onlar.

İşte bu ülkenin vicdanına seslenen Cumartesi anneleri bunlardı.

Ve onlar, 27 Mayıs 1995’te başlatmışlardı bu sessiz oturma eylemlerini.

* * *

Seslerini ilk kez, 5 Şubat 201 l'de 306'ncı oturma eylemiyle duyurabilmişlerdi.

O gün Berfo ana o günün Başbakan'ı Erdoğan'a, yıllarca evinin kapısını açık tuttuğunu söylemişti, oğlu Cemil gelirse girsin diye...

Oğlu Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980'de Ardahan'ın Göle ilçesindeki evinden alınmıştı.

21 Şubat 2013 günü 106 yaşında ölen Berfo ana, evinin kapısını hiç örtmeden 12 Eylül'ün yok ettiği oğlunu tam 33 yıl beklemişti. Ama oğlunun ne dirisi verilmişti, ne ölüsü, ne de bir kemiği.

Yani dinlenmemişti ve de dinlenmedi Cumartesi anneleri. Ya görmezden gelindi ya suçlandı ya da üzerlerinde şiddet kullanıldı.

Ve de gün 25 Ağustos 2018 Cumartesi, yani 700. oturma eyleminin yapıldığı gün...

-Cumartesi anneleri yine bekledi.

-Cumartesi anneleri yine sessiz ağladı.

-Cumartesi anneleri bir kez daha sessiz çığlıklarını duyurmaya çalıştı.

Çünkü ana yüreğidir bu...

Çünkü başka bir yüreğe benzemez bu yürek...

***

Evet, bu ülkenin bir de Cuma anneleri vardı ve de var. Yani şehit anneleri...

Yani oğullarını, davul-zurna ile askere gönderen ve de bir gün şehit olarak cenazesini teslim alan anneler.

Ve her Cuma mezar başında dua okuyan...

Ve seviyormuş gibi mezar taşını okşayan...

Ve bir gün gelecekmiş gibi umutla yaşayan anneler.

Peki, ne diyordu Cuma anneleri?

-Yeter artık, analar ağlamasın diyorlardı.

-Mezar başında ağıtlar yakılmasın diyorlardı.

Ama onların da çığlıkları duyulmadı. Onların da gözyaşları görülmedi. Ve de bu ülkede onların da sesleri dinlenmedi.

***

Yani Cumartesi anneleri ağlamıştı, Cuma anneleri ağlamıştı bu ülkede.

Gönül isterdi ki Cumartesi anneleri, Cuma anneleri birbirlerini anlamış olsun, bu çığlıkların ortak olduğu görülsün...

Gönül isterdi ki Cumartesi annelerinin sessiz çığlıkları, Cuma annelerinin sesli çığlıkları bize insan olduğumuzu hatırlatsın...

Ve de gönül isterdi ki annelerin bu sessiz ve sesli çığlıkları, toplumsal vicdanın sesi olsun, toplumsal barışın dinamosu olsun...

Olabilir mi? Bilemiyoruz, ama olmalı ve de olabilmeli.