Gastronomi, son yılların en fazla rağbet gören alanlarından biri. Deyim yerindeyse, dillerden düşmeyen yeni “moda” kavram…

Yükselen yeni trend olarak da değerlendirmek mümkün.

Yemek kültürü, yemek sanatı, yemek bilimi…Hatta yemek düşkünlüğü…Öylesine çok anlamlar ifade ediyor.

Bir başka anlatımı da; kültür ile yemek arasındaki ilişkiyi inceleyen bir disiplin…

*

Gastronomi, eski Yunanca “gastros” mide ve “namos” yasa-kuram anlamına geliyormuş.

Ve artık ülkemizin üniversitelerinde de “gastronomi ve mutfak sanatları” adı altında 4 yıllık lisans bölümleri, yıllardır öğrenci yetiştiriyor.

Zira, insanlar artık yalnızca karın doyurmak için yemek yemiyor; zevk alarak farklı lezzetleri tatmanın ve yanısıra sağlıklı beslenmenin yollarını, ortamlarını arıyor.

*

Buradan hareketle, turizm ile gastronomi arasında çok yakın bir ilişki bulunduğu da açık bir gerçek.

İnsanlar turistik gezilerinde, damak zevklerini tatmin etmeyi de, bir gereklilik ve gezinin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendiriyorlar.

Özellikle kültür turizminde, gastronominin yeri daha da önem kazanıyor.

Gezilen bir bölgenin kültürünü tanırken, o kültürün bir parçası olan yemek kültürünü düşünmemek elbette olmaz.

O bölgenin kendine özgü yemeklerinin sunulması, kültürel kimliğin ve tarihsel mirasın bir parçası olarak, ziyaretçiler için mutlak cazibe unsuru olacaktır.

Doğal olarak her insan, bir bölgenin zengin kültürünü, tarihi kalıntılarını tanımanın yanısıra, özgün lezzetlerini tatmayı ayrı bir keyifle arzu eder.

*

Biliyoruz ki, Çorum’un da kendine özgü çok farklı çorbaları, yemekleri, tatlıları, başka yerde bulunamayacak lezzetleri var.

Ayrıca, başka kentlerde de olan bazı yemeklerin ise Çorum’a has farklı versiyonları söz konusu.

Örneğin, her yerde mantı var, ama Çorum’un mantısı ve kuru mantısı hemen hiçbir yerde yok. Baklavası da öyle…Çatal aşı, keşkek, teltel…

Yine, tandır kebabı da Türkiye’nin hemen yer yerinde yapılıyor. Ama Çorum’un tandır kebabının eşi-benzeri gerçekten bulunamaz. Çorum’un konukları bu farkı açıkça teslim ediyorlar.

Hele de Hitit Mutfağı…

*

Hitit uygarlığının başkenti Çorum’un, benzersiz tarih hazinelerine sahip olduğunu, ama turizm anlamında hak ettiği ilginin yüzde birini bile göremediğini hep yana-yakıla konuşuyoruz.

Çorum’un tarihi zenginliklerini, kültürünü, doğal güzelliklerini, “gastronomi” ile bütünleştirerek önce ülkeye, sonra dünyaya sunamıyorsak, elbette ki, kusuru kendimizde aramak durumundayız.

Haklarını yemeyelim, bir avuç insan, bu uğurda çabalayıp duruyor, elinden geleni yapmaya çalışıyor, ama toplum arkasından gelmeyince bu çabalar bir yerden öteye gidemiyor.

Oysa turizm, kalkınma adına ciddi bir iştir.

Turizmin içinde de gastronomi, azımsanamayacak bir çekim gücüne sahiptir.

Ve ciddi projeleri, güçlü toplumsal sahiplenmeleri gerektirir.