Baklavanın göbeği ve portakal ağacı…

Çorum’da Ramazan iki esnaf grubunun bayramıdır… Simit fırınları ile kahveciler…
Simit fırınları teravih sonrası ana baba gününe döner… Kapılarında kuyruklar… Mahalle aralarında ise çoğunlukla çocuklar “Sıcak simit…” diye gezerler…
Teravih sonrası kahvehanelerdeki buluşmalar ve oynanan oyunlar yeni dönemin Ramazan eğlencesidir adeta…
Oyun oynamasam da bazı akşamlar kahveye giderek arkadaşların sohbetlerini dinlemek ayrı bir keyif olurdu. Oyun tiryakilerinin bir kısmı iftara yakın önce fırına uğrayıp pide alarak evlerinin yolunu tutarlardı. “Orucun yarısını uykuya mı tuttururlardı?” diye sormak bize düşmez…
Bazı akşamlar çaylarını içtiğim gruptan Macit pastacı esnafıydı. O gün dükkânda yaşadığı bir olayı anlattı. İftara yakın dükkâna giren bir müşteri baklava almak istemiş… Macit de elinde spatula baklavaları kutuya koymak için davranınca müşteri, “Kenarlar olmasın, göbeğin tamamını alacağım…” demiş.
Tepsi yuvarlak, göbeği satsa kenarları kimse almaz… Macit, “Bu tepsi sıfır kenardan alıp vereceğim…” der demez müşteri ısrarcı olmuş…”Göbeğin tamamı…” diye…
İftar öncesi zaten sinirler tepesinde gezinen Macit, “Satmıyorum… Başka kapıya…” diyerek müşteriyi savuşturmuş.
O gece güle oynaya bitti… Bana da ısrarla portakal suyu içmem söyledi… Önce pek anlamadım… Ama olayın boyutu başkaymış meğer… Kaç gecedir oyunlar devamlı Macit’te kaldığından hesabı kabartmanın yolu portakal suyu…
Birkaç gün sonra o gruptan bir esnafın dükkânına uğradığımda “Duydun mu Macit’e yapılan şakayı?” dedi…
Ve anlatmaya başladı… İki gün önce iftara yakın bir vakitte Macit’in tanımadığı birini müşteri olarak göndermişler ve adam baklava istemiş… Macit tam tepsiye yönelince müşteri, “Göbeğin tamamını isterim…” demiş… Macit “Yok kardeşim kenardan sırayla veriyorum…” diye cevaplamış… Adam tepsinin göbeği diye diretince “Başka kapıya…” diyerek müşteriyi savuşturmuş.
Birkaç dakika sonra ikinci özel müşteri girmiş dükkâna… Yine baklava alacak ama göbeğin tamamı… Aynı sahne… Lâkin Macit’te sinir katsayısı artmaya başlamış…
Beş dakika geçmiş, geçmemiş… Yeni bir müşteri daha gelmiş… O da tepsinin göbeğini ister istemez olan olmuş, ruhsatlı tabancasını çeken Macit, adamı kovalamış…
“Bu tiyatrodan Macit’in haberi var mı?” diye sordum… Güldü… “Sen akşam kahveye gel… Ama mutlaka portakal suyu iç…”
“O niye?” diye sordum… Arkadaşın yüzünde muzip bir ışıltı… “Sen portakal suyunu iç, gerisine karışma… “Kaç gecedir Macit bütün oyunları kaybediyor… Portakal ağacına döndü…
O gece kahveye gittiğimde oyun başlamak üzereydi… Garson siparişleri alırken bana da portakal suyu içmem için ısrar edildi… Ve “Arkadaş yeni portakal ağacımız…” diyerek sustular…
Ben erken kalktım… Şansın böylesi… Hesap yine Macit’te kalmış…
Ertesi günü arkadaşlar tanıdıkları bir çiçekçiye gönderdikleri naylon portakalları bol yapraklı bir bitkiye bağlatıp Macit’in dükkânına iftara yakın bir vakitte göndermişler…
Macit’in hâlini ve akşam kahvede olanları varın siz düşünün…