(2004 Yılından bir yazı…) 11.03.2004

Çorum’da 7 haftalar diye bilinen ve Eylül’de başlayıp 20 Ekim’de biten 45-50 günlük devre arasındaki günlerde kış yiyecekleri stoklanmaya başlanırdı.
Yiyecekler evlerin mahzen denilen ve her tarafı kapalı, sadece kuzeye bakan 50x50 bir camı olan ve ana duvar denen kalınlığı 60-70 cm kerpiçten örülmüş, tabanı ve tavanı tatlı kireçle sıvanmış muhkem kapısı olan bir odaya stoklanırdı. Bu odalar soğuk hava deposu gibi bir yerdi. Yazın serin mi serin olur, kışın ise içindekileri katiyyetle dondurmazdı.
Kış yiyeceği olarak turşu, pekmez, baklagiller, pastırma, sucuk, kıyma, diki ( kemikli et kavurması) ve daha aklına ne gelirse evin nüfusuna ve maddi gücüne göre alınır, temizlenir, ayıklanır hatta yıkanır, kurutulur ve de bazıları küpe konurdu. Yine bazıları da çakılmış çivi ve gerdirilmiş tel veya çarık bağı denen (7-8 cm çapında kendirden yapılmış iplere) asılırdı.
Çoğu ev odununu, kömürünü ağustosta alırdı. Alınan odunlar yarılır ve odunluğa konurdu. Çorum’da, “meyve eski Eylül’ün 18’inde, üzüm de 22’sinde toplanır” denilirdi. (Bu günkü miladi takvim için 13 gün eklemek lazım.)
Önce baharda tezek yapmadan başlayalım: Her evde bir iki inek ve ya kömüş (manda) olurdu. Hayvanların dışkısı şekillendirilir, kurutulur ve bunlar kışın sobada yakılırdı. Durumu iyi olanlarsa bu hayvan dışkılarını bağında, tarlasında gübre olarak kullanırdı.
Meyve toplanmasını anlatmadan önce zor işlerin başında gelen ekin yıkamayı anlatalım.
EKİN YIKAMA: Ekinin (buğdayın) yıkanıp, kurutulup 5 veya 8 hakla’lık (1 gazyağı tenekesi hacminde) çuvallara doldurulması lazımdı. Herkesin evinde yeterli su olmadığından veya serip kurutacak yerleri olmadığından sabah namazında daha gün doğmadan bir saat önce ekin suyu bol bir yere götürülür ve orada yıkanırdı. Yıkanan ekin uygun bir yere serilir, kurutulur ve akşam eve getirilirdi.
Öğütme işi ise su değirmenlerinde yapılırdı. Evlerden buğdayları at arabası ile alıp götüren ve 3-4 gün sonra getiren bir Hasan Ağa vardı. O Hasan emmi, 5 haklalık çuvalı (90 kg) tek başına arabaya yükleyebilirdi. Yaşlıca bir adamdı veya bize öyle yaşlı görünürdü. Un önce öğütülmüş olsa da yufka ekmek hemen yapılmaz, bağ kaynatılınca ve etlik kesilip yapılınca hepsinin arkasından havalar iyice soğumaya başlayınca yapılırdı.
BAĞ BOZUMU: Meyveler toplanır, dam üstüne ve çatı arasına yerleştirilir, üzeri hasırla veya samanla örtülürdü. Böylece hem donmasın hem de suyu uçup giderek buruşmasın diye 2-3 günde bir oradan indirilir ve çürüklerine bakılırdı. Neredeyse bütün meyveler hiç zayiat vermeden değerlendirilirdi. Üzümün toplanıp heğlere konup getirilmesi ve de başta pekmez yapılması çok zordu. Bazen üzümler öküzlerin çektiği kağnının üstüne yerleştirilen bağ oluğu ile de taşınırdı. Mazıdan çıkan sesin yolları yırtarcasına çıkan gıcırtısıyla yer gök inler kağnı sahibinin keyfine diyecek olmazdı. Çorum’da 15-20 gün pekmez kaynatan ve 4-5 tane bağı olan kalabalık evler vardı. Biz dayımlarla beraber sayılırdık. Aynı bahçede 3-4 yıl oturduk. Evimiz ayrı idi ama çoğu zaman akşam yemeklerini beraber yerdik. Evde hiç genç kız veya kadın 1957 yılına kadar olmadı. Ablam erken evlenmişti.
Kızlar satılmamışsa, Dede, Ebe de yaşıyorsa, evde 4-5 tanede oğlan varsa eskiden ayrı ev açma da olmadığından torun torba hane halkının sayısı 20 kişiyi bulurdu. Böyle evlerde erkeklere ayrı hanımlara ayrı sofra kurulurdu. Masa sandalye çoğu evde yoktu. Yer sofrasında yere oturulur, evin büyüğü besmele çekerek başlar arkasından herkes onu takip ederek kaşıklar ortadaki tasa girip çıkmaya başlardı. Herkesin önünden yemesi, kaşık ve çatalı nasıl kullanacağı, parmaklarının yemeğe değmemesi öğretilir. Yemekten önce ve sonra eller yıkanılır sofra duasız kalkmazdı.
Tabii bağ bozumunda çoluk çocuk herkes çalışırdı. Toplayanlar ayrı taşıyanlar ayrı evde çiğneyip pekmez kaynatanlar, pestil köme (Cevizli sucuk) yapanlarda ayrı ayrıydı. Yukarda da söylediğim gibi 20 gün pekmez kaynatılan evler vardı. Çorumda bir ay mis gibi pekmez kokusundan, pekmez çarpma işlemi yapılırken onun tatlı tempolu şakırtısından geçilmezdi.
ETLİK: Et sucuğu, pastırma, çemen yapılırdı . En meşhuru kış kıymasıydı. Etin yağlı yerleri içine birazda kuyruk katılarak iyice kavrulup, leğenlere basılırdı. Tam donmadan, kenardan 10-15 cm’ den kalın çiviyle bir delik delinir iyice donunca bu deliklere ip bağlanır, ve uygun yerlere asılırdı. İnek, bir iki koyun kesilen evler olurdu. Bazı evlerde seyis denilen 3-4 tane iri keçi keserdi.
MAKARNA VE ŞEHRİYE: Evlerde hamur aşı ve erişte kesilir kurutulurdu. Tarhana yapılırdı. Büyük turşu küpleri, türlü çeşit salatalık, domates, biber ve fasulye gibi sebzelerle doldurulurdu. Şimdiki gibi plastik bidonlara konmaz bir yıl önce bağ kaynatılırken hazırlanan ev sirkesi ile sağlığa elverişli olan kocaman küplere konurdu. Bu küplerin turşusu bir başka olurdu. Bahara kadar turşu kalırdı. Turşusu bitenler canı turşu isteyince komşudan isterlerdi. O zamanlar komşuluk çok daha başkaydı. Herkes birbirinin işine yardım ederdi. Para pul beklenmezdi. Bağdan gelen meyvelerden üzümlerden komşu hakkı diye dağıtılır, “kaynayan pekmez komşuya kokmuştur” diye bağı olmayanlara bakır kaplara konulup verilirdi.
(SÜRECEK)