Kültür, bir milletin inanç, fikir, sanat, adet ve geleneklerinin; maddi ve manevi değerlerinin bütünü olarak bilinir. Biz bu bilinçle yola çıkarak adet ve gelenekleşmiş bazı kültürel değerlerimiz üzerinde duracağız.
Bazı kültürel değerlerimiz asırlar boyu süregelerek bugünlere ulaşmışken, bazıları da ne yazık ki bugün için yok olmaya yüz tutmuştur. Hatta çoğu yörelerde tamamen yaşanmaz olmuştur. Oysa öteden beri yapılageldiği için yerleşmiş, alışılmış olan “gelenek-görenek” dediğimiz bu kültür değerlerimiz asırlar boyu nesilden nesile geçerek gelmiş; toplumun fertleri arasında sağlam bir bağ, ortak bir ruh meydana getirmişti. Ama şimdi zamanın ve zeminin potasında eriyip yok olmaya başladı.
Bu yöresel kültür değerlerimizin her biri son derece ince, zarif; son derece duygu ve zamanında itibar kazanmıştı. Ancak bu kültür değerlerimizin doğallığını zaman ilerledikçe, günler, aylar, yıllar derken zamanın dönen çarkı arasında öğütülüp, yok olarak bu günlere ulaşamadı mı? Bu sorular ayrıca tartışılması gerekir.
Oysa bu kültür değerlerimiz yarım asır öncesine kadar öyle canlı, öyle cokulu yaşanıyordu ki... İşte size örnekleri:
Özellikle çocuklar arasında coşku ile yaşanan ve baharın müjdecisi ‘Çiğdem Gezdirme ve Çiğdem Aşı’
Yine çocuklar arasında oynanan ‘Çocuk Oyunları’
Özellikle köy düğünlerinde yaşanan ‘Güveyi Giydirme; Oyun Çıkarma; Sinsin ve Ateşi, Köse Gezdirme...’
Gençler arasında coşku ile yaşanan Fener alayı eşliğinde ‘Güveyi Hamamı’ ve sonunda ‘Yüzük Saklama Oyunu’ (Tura)
Gelin Hamamı
Geline Kına Yakma
Çamaşır makinalarının olmadığı, henüz deterjanların üretilmediği dönemlerde ‘Küllü Su ile Taş Tenekede Çamaşır Yıkama’ Sonrasında da;
O yılların, özellikle çocukluğumun ‘Kadınlar Hamamı’
Tarladaki buğdayın, harmandaki tınazın ambar ve çuvallara doldurulduktan sonra, sofralarımıza gelen ‘Mis Kokulu Yufka ekmeğe Dönüşümü’
Coşku ile yaşanan ‘Dini ve Milli Bayramlarımız’
Ramazan eğlenceleri
Bugün, özellikle de şehirlerde, sofralarımızda görülmeyen ‘Gak gubak’ sesleri ile yapılan ‘Ak Pekmez-ve Kara Pekmezin Uzun ve Yorucu Yolculuğu. Buna bağlı olarak da Bağ Bozumu ve Küre Başı’
Bunların her biri ayrı bir konu olan, coşku ile yaşanan ve bugün ne yazık ki ‘anılar’ olarak anlatılmayı bekleyen yöresel kültür değerlerimizdir.
*
Bunlardan Çorum’daki Bağ Bozumunu ele alacak olursak, bağ bozumu, küre başı ve pekmez yapımının hem neşeli, hem uzun ve yorucu yolculuğunu anlatmamız gerekir. Ancak bu uzun ve yorucu yolculuğun sonunda da, bir yıl boyunca, doğal olarak yapılan ak ve kara pekmezin, hani emeksiz yemek olmayacağındaki tadına doyum olmazlığı...
Çorum’daki Bağ Bozumu, üzümlerin ak ve kara pekmeze dönüşümü aşama aşama anlatılırsa daha yerinde olur kanısındayım. Özellikle:
Bağ bozumu hazırlıkları
Bağdaki üzümlerin coşku ile toplanması
Küre başı ve pekmez kaynatma
Ak pekmezin ‘gak gubak’ sesleri ile yapılışı
*
Yurdumuzun birçok yerlerinde olduğu gibi bizim köy ve kentimizde de şenlik ve coşku ile, Ekim ayı başlarında yapılan ayrı bir havası vardır Bağ Bozumunun.
Köylerimizde harman işi bitmiş, buğdaylar ambar ve çuvallara doldurulmuş, sıra bağ bozumuna gelmiştir. Özellikle köylerimizde bağ bozumu “köycek” dediğimiz hep birlikte yapılır.
Bir hafta önce muhtarlıkça bağ bozumu günü halka duyurulur. Bu duyumla, bağı olan aileler hazırlıklara başlarlar.
Yarım yüzyıl önce Çorum bağlarla çevrili idi. Ve bu bağlar gelir getiren gözde mülklerdendi. Kentimizdeki bağları şöyle sıralayabiliriz:
Ilıca Bağları,
Ahçılar Bağları
Ayarık Bağları
Fitne Bağları
Aşağı Kapaklı – Orta Kapaklı – Yukarı Kapaklı Bağları
Köpeklik Bağları
Sülüklü Bağları
Eski Ekin Bağları
Poyralı Bağları
Elemin Bağları
Mürsel Bağları – ibrahim Çayırı Bağları...
Bu bağlar Çorum’un meşhur bağlarıydı. Bağlardan şınavat şınavat üzümler, küfe küfe meyveler getirilirdi.
(SÜRECEK)