İbrahim Gösterir’in “Çorum Halk Kültüründe Gülmece” adlı kitabını okurken bir Afrika atasözünü hatırladım. “Aslanlar kendi hikâyelerini yazmadıkça, avcıların hikâyelerini dinlemek zorunda kalırlar.” (Kültür Ajansı Yayınları, 28 Mart 2016)
Sözlü kültürümüzün örneklerinin kayıt altına alınması Halkevleri döneminde başlamıştır. 19 Şubat 1932 günü başta Ankara olmak üzere 14 il merkezinde Halkevleri açılmış, zaman içerisinde bu sayı büyük bir artış göstermiştir. Halkevlerinin temel amacı Cumhuriyetin getirdiği değerlerin laik ve çağdaş bir toplum kurulması ve örgütlenmesi için halka anlatılması ve benimsetilmesi olarak görülmüştür. Açılışını takiben, yüzbinlerce kişi Halkevleri okuyucusu olmuş, ve oradaki toplantılara katılmıştır.
1950 yılına gelindiğinde, Türkiye genelinde 478 tane Halkevi, 4322 tane Halkodası bulunmaktaydı
14 Mayıs 1950 tarihinde gerçekleşen seçim ertesinde, iktidara gelen Demokrat Parti’nin girişimi ile 11 Ağustos 1951 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5830 sayılı kanun ile Türkiye genelindeki bütün Halkevleri kapatılarak malları hazineye devredilmiştir.
Halkevleri tarafından yayınlanan dergiler sözlü kültürümüzün yazıya aktarımı için yapılan çalışmalara en güzel örnektir. Ancak Halkevleri’nin kapatılmasından sonra halk kültürünün derlenmesi türküler bağlamından Muzaffer Sarısözen tarafından başlatılmış ve TRT tarafından sürdürülmüştür. Konu halk kültürünün en yetkin ifade biçimlerinden olan gülmece söz konusu olduğunda ise ne yazık ki iş bireysel çalışmalara kalmıştır.
Kitaba “Sunum” yazan Hayrettin İvgin, “Diğer illerin birer İbrahim Gösterir’i var mı?” diye sorar ve devam eder, “Her ilin halk kültürünü derleyen, toparlayan ve eziyet çekerek yayımlayan bir İbrahim Gösterir’i olmasa da iyi ki Çorum böyle bir değere sahip” der ve sorar, “Çorumlular onun değerini bilirler mi?” Kendi sorusunu kendi yanıtlayacaktır, “Her halde bilirler.”
Kitap üç bölümden oluşmaktadır. Birinci ve en geniş bölümde 285 fıkra ve fıkramsı anlatım bulunmaktadır. İkinci bölümde “atasözlerinde, deyimlerde, kargışlarda, tekerlemelerde, sayışmacalarda, özdeyişlerde, yanıltmaçlarda, bilmecelerde gülmece”, üçüncü bölümde ise “Çorum Yöresi Ozanlık Geleneğinde Gülmece” örnekleri bulunmaktadır.
Kalem değmemiş alanlarda derleme yapmanın ne denli zor oluğunu “Çorum’da Sinema Tarihi” adlı çalışmayı sürdürürken görmüştüm. Hatta bir akademisyen “Bu konuda kaynak yok, ne yapacaksın?” demişti. Evet, yazılı kaynak yoktu ama sözlü kaynaklara ulaşınca çölde vaha bulmuş gibi sevinirdim.
İbrahim Gösterir de Önsöz’de derleme yapmanın “uzun erimli, sabır isteyen, yorucu bir çalışma” olduğunun altını çizmektedir.
İşte bu bağlamda İbrahim Gösterir’i bütün kalbimle kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
“Deli derviş sabrı” isteyen bu ve benzeri çalışmaları desteklemek ve kurumsallaştırmak ise her ilimizde açılan üniversitelere düşmektedir. Uzun söze gerek var mı?