Tankı yok topu yoktu, uçağı yok füzesi yoktu. Ama görünmeyen bu yaratığın yarattığı tehlike, saldığı korku büyüktü.

Sanki dünya uzaydan saldırıya uğramıştı…Sanki dünya üzerine bir örümcek ağı atılmıştı…

23 Mart günlü yazımda da belirttiğim gibi doğu-batı, siyah-beyaz ayrımı yapmayan; sağcı-solcu, sosyalist-kapitalist ayrımı yapmayan; Alevi-Sünni, Hıristiyan-Müslüman ayrımı yapmayan; zengin-fakir ayrımı yapmayan ve de sınır tanımayan bir felaketti bu.

Ve bir mikro organizma, 7,5 milyarlık tüm dünyayı sarstı, adeta teslim aldı.

-Nitekim tüm ülkeler sınırlarını izole etti, içine kapanır oldu.

-İttifaklar sarsılır, ülkeler tek başına kalır oldu.

-Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı, Yemen’i kan gölüne çeviren; Ortadoğu’yu silah tekellerinin pazarı yapan güçler, bir mikro organizma karşısında şaşkına döndü.

Ve bir mikro organizma karşısında çaresiz kalan ülkeler, bildiği kadarıyla önlem almaya çalıştı. İlk akla gelen ise eve hapsetmekti.

* * *

Öyle de oldu…

-Birçok ülke sokağa çıkma yasağı uyguladı.

-Türkiye de uyguladı bu yasağı. Ama yalnız 65 yaş ve üstüne…

21 Mart Cumartesi saat 24’ten başlayarak 7,5 milyon insan ev hapsine alındı; 75,5 milyon insana da rica edildi. Ama 3 Nisan’dan sonra 20 yaşın altına da sokak yasak denildi.

Peki, virüs nedeniyle sokak yasağı doğru muydu? Elbette doğruydu.

-Yanlış olan, bu kuşağın zihnine ölüm korkusunun yayılması idi.

-Yanlış olan, bu kuşağın sanki vebalı gibi gösterilmesi idi.

Nitekim bir nedenle dışarı çıkmış olan bu insanlara yapılanlar ve de çirkin görüntüler, TV ekranlarına yansıdı.

Belediye arabasına alınmadı. Otobüsün kapısı bile açılmadı.

Haklı da olunsa bu kuşağı bu kadar incitmekle, bu kadar ötelemekle oluşabilecek depresyon hiç hesap edildi mi? Görünüşe göre edilmedi, edilemedi.

Herhalde tehlike geçtikten sonra bir değerlendirilmesi yapılacaktır.

* * *

Bu salgının yansıyan ve de yansıyabilecek bir başka yönü ise:

-Toplumda oluşan korku ve endişenin, özellikle son günlerde yine iktidar-muhalefet kavgasına alet edilir olmasıdır.

-Ve de toplumun kimyasını bozan yine kışkırtıcı, yine tahrik edici hoş olmayan bir dilin kullanılmasıdır.

Özellikle belirtelim ki, ne iktidar ne de muhalefet bu felaketten kendine bir pay, bir siyasal rant amacıyla pusuya yatar olmamalıdır.

Çünkü tüm iş hayatını durduran; sağlık, eğitim, ekonomi, diplomasi, teknoloji, seyahat, ulaşım, iletişim, turizm, eğlence, beslenme, temizlik ve de aile hayatını bile felç eden böyle bir felakete, hiçbir zaman ne Türkiye hazırdı, ne de dünya.

Elbette, sonuçta bu da gelip geçecektir. Ve de bir düzlüğe çıkılacaktır.

Elbette tüm dünyayı sarsan bu felaketin, dünyada olacağı gibi ülkemizde de bir büyük faturası olacaktır.

İşte halk için tehlikelerden biri de bu faturanın halkın sırtına, salgının açtığı tahribatın ise emekçinin sırtına yıkılma olasılığıdır.

Ve de bir diğer tehlike, virüs tehlikesi için günlük yaşamdaki kısıtlamaların tüm dünyada, otoriter bir devlet aygıtının inşası için kullanılma olasılığıdır.

Tıpkı 1929 bunalımının sonucu Avrupa’da, diktatoryal yönetimlerin oluşması gibi…

* * *

Peki, coronavirüs sonrası, dünyada ve de ülkemizde gerçek bir demokrasiye gidiş için bir “milat” olabilir mi? Olabilir…

-Tüm dünyada, iktisadi ve sosyal kurumların çöküntüye uğradığı…

-Dünya nüfusunun en az yarısının bir küresel karantinada yaşadığı…

-Sosyal, siyasal, kültürel hayatın toparlanamayacak ölçüde felç olduğu…

Yani ortak bir düşmanın yarattığı böyle bir felaketin, ülkelere ve tüm dünyaya verdiği mesaj okunabilirse,

Ve de coronavirüs salgınıyla şaşkına dönmüş Batı karşısında, tüm mazlum ülkelerde bir uyanış, aralarında birlik ve beraberlik anlamında bir dayanışma oluşabilirse…

Elbette demokrasi için bir “milat” olabilir ve de olacaktır.

Aksi durumda:

-Mazlum ülkelerin ekonomisini yutmak için, küresel sermayenin finans kurumları olan İMF ve Dünya Bankası pusuda beklerken…

-Mazlum ülkelerin siyasetini tümüyle teslim almak için ABD pusuda beklerken…

Elbette bu felaket, emperyalizm için yeni bir “fırsat” olacaktır.

* * *

Son olarak diyoruz ki;

Görünen düşmana karşı bir ülkenin kara, hava ve deniz kuvvetleriyle orduları vardır.

Görünmeyen bir düşmana karşı verilen bu savaşta ise bir “sağlık ordusu” vardır.

İşte bugün ülkemizde büyük bir cesaret, feraset ve fedakârlıkla bu savaşı veren sağlık ordusunu, kutlamak ve de alkışlamak gerekir.