Görenektir; belli bir zaman aralığından söz ederken, “acısıyla, tatlısıyla bir .… dönemini daha atlattık” diye başlanır, söze ya da yazıya.

Ben de öyle başlayayım dedim ama başlayamadım.

İçimden gelmedi.

Üççeyrek asrı devirdim; onlarca seçim görüp, onlarca seçim yaşadım; böyle bir seçim dönemi ne gördüm, ne yaşadım…

Çok kötü, çok kaba, çok ilkel ve son derece adaletsiz bir seçim dönemi geçirdik.

İktidar kanadı, bu seçimlerde, göstere göstere devletin tüm olanaklarını kullandı.

96 yıllık cumhuriyet tarihi ilk kez bir İç İşleri Bakanının tehditlerine tanık oldu.

“Adi” sözcükleri, “alçak” sözcükleri, “namert” sözcükleri, “zillet” sözcükleri, “terörist” sözcükleri, “bu kadın” sözcükleri havalarda uçuştu.(Daha kabalarını, daha belden aşağı olanlarını yaz(a)mıyorum.)

Sözün özü, siyasilerin(!) kullandığı dil, (özellikle en tepedeki siyasinin kullandığı dil ve üslup) 96 yıllık cumhuriyet ve demokrasi kültürümüze hiç ama hiç yakışmadı.

Kırk yıl düşünsem, “Süleyman Demirelli, Bülent Ecevitli, Alpaslan Türkeşli seçim dönemlerini” arayacağım hiç aklıma gelmezdi.

Işıklar içinde uyusunlar; meğer rahmetliler, ne denli kibar, ne denli beyefendi, ne denli birleştirici ve bütünleştirici liderlermiş. Değerlerini bilememişiz ne yazık ki…

96 yıldır ola gelen ve bu süre içinde hiçbir sorun çıkmayan sıradan bir yerel seçim; İktidar Partisi ve onun ortağı tarafından (gereksiz ve anlamsız korku salan söylemleriyle) zıvanadan çıkarıldı. Yok yere ortalık gerildi.

Bu gidişat iyi bir gidişat değil.

Hızla ötekileştiriliyor, hızla bölünüp, parçalanıyoruz…

Kötü, kötüden de öte çok kötü bir seçim dönemi geçirdik.

Ülke olarak çok kirlendik ve kirletildik.

Yazık bu ülkeye ve bu ülke insanına…

Kin kusanlardan, nefret söylemlerinden, halkı ayrıştıran söylemlerden bıktık, usandık artık.

Konumu ne olursa olsun, adı sanı, unvanı ne olursa olsun; hiç kimsenin bu ülkeye, böyle bir süreç yaşatmaya hakkı yok.

Artık herkes ağzını yıkayıp, çalkalasın; adam gibi, beyefendi gibi, hanımefendi gibi siyaset yapsın.
Dilerim bundan böyle, buna benzer bir seçim dönemi daha yaşamayız…

Dilerim bundan böyle, ağzı bozuk siyasiler televizyonlara çıktığı zaman, çocuklarımızı, torunlarımızı televizyonlardan uzaklaştırmak zorunda kalmayız.

… …

Bu durum, bu seçimin bir yüzüydü; bu seçimin bir de diğer bir yüzü var.

Bu seçim döneminde az da olsa; iyi olan, ilerisi için umut veren şeylere de tanık olduk.

Az da olsa umut veren yeni siyasetçileri görüp, tanıdık bu dönemde.

Türk siyaseti, (Son anda bir katakulli olmazsa) İstanbul Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nu kazandı bu seçimde.

Kutuplaştırılmış ülkenin, kutuplaştırılmış mega kentinde, birleştirici ve bütünleştirici bir siyaset izledi İmamoğlu.

Ağzından tek bir kötü söz çıkmadı.

Her kesimden seçmenle, güzel ilişkiler kurdu.

Tahriklere hiç kapılmadı, saygıda hiç kusur etmedi.

Hele de “…İstanbul bir anlamda dünya kenti, protokol kenti. Bizim adayımız Sayın Binali Yıldırım’ı, dünyanın tüm etkin ve yetkin kişileri tanıyor. Muhalif adayı kim tanıyor?” mealindeki kinayeli söylemine verdiği yanıt, tam bir ince zekâ ürünüydü.

O da kinayeli bu söyleme, zekâsına ve kişiliğine yaraşır, kinayeli bir yanıt verdi.

“Sayın Cumhurbaşkanımızı tanıyorum ya…” dedi seçim boyunca eksik etmediği güleç yüzüyle…

Ve ekledi “Ondan daha etkin ve de yetkin bir kişi mi var!”

Sayın Ekrem İmamoğlu’nun verdiği kinayeli bu yanıt, seçim döneminin en güzel, en anlamlı iletisi ve yanıtı olarak tarih sayfalarında yerini aldı.

Dahası, seçim sonuçları açıklanırken de (son derece sinir bozucu havaya rağmen) alışılmamış bir olgunluk sergiledi; seçmenlerini de yine alışılmamış bir şekilde sükûnete devam etti. Etmeye de devam ediyor.

* * *

Türk siyaseti, çok kıvrak zekâya sahip, çok sakin, esprili, bütünleştirici bir siyasetçi ile tanıştı.

Tanrı yolunu açık etsin…

Ekrem İmamoğlu, geleceğin cumhurbaşkanı adayıdır.

Yazın bu savımı bir yere, “İsmail Haboğlu dediydi” dersiniz…