“Kör ölür, badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur” derler ya… Her kuşak için kendi geçmişi badem gözlü, sırma saçlıdır. Belleğin dip kuytularındaki sararmış resimler, daha dün yaşanmış gibi anlatılır. Hangi şiirimdeydi, “anılar, zamanın yağmasından kurtardıklarımız” demiştim.
Bizim kuşağın çocukluğunda da Kandiller, Ramazanlar ve Bayramlar önemli ve değerli günlerdi. Tıpkı bizden önceki kuşaklar gibi… Kuzguna yavrusunun güzel görünmesi…
“Kandil” sözcüğü önce simidi çağrıştırırdı. Kandil simidini… Kandillerde ayrıca Ramazan’da iftarın ışıklı habercisi olarak minarelerin şerefelerinde kandiller yanardı.
Lâleli’den Şehzadebaşı’na giden cadde üzerinde sol kolda Hasanpaşa Fırını kandil simitleri ve pandispanyası ile pek meşhurdu. Bir de Fatih’te İtfaiye’nin yakınlarında anasonlu gevrek ve galetasıyla nam salmış bir fırın vardı. O dönemde şimdiki gibi hemen her mahallede tabelasında “unlu mamuller” yazan ekmek çeşitlerinden simide, pastadan börek ve kurabiyelere ayrıca tatlılar satılan yerler yoktu.
Kandiller bizim çocukluğumuzda, hava kararınca bir şamdanda veya küçük bir teneke kutuda, çokluk konserve tenekesinde, mum yakan çocukların “yağ satarım bal satarım, ustam öldü ben satarım” vb tekerlemelerle gezmeleri ve bahşiş toplamaları da demekti.
Sokakta bahşiş toplayan çocukların arasına karışmama izin verilmediği için ben de evdeki şamdanda mum yakıp tekerlemeler söyleyerek gezerdim. Babaannemin ve babamın verdiği bahşişleri almak özel bir sevinçti.
Kandil günleri, Ramazan’ın gelişini haber verirken evlerde bir telâş başlardı. Ramazan’a hazırlanmak demek mutfak alışverişi demekti. Çocukluğumun Ramazanları hep kış mevsimine dek geldiğinden belleğimde Ramazan ile kış arasında hep bir yakınlık vardır.
Ramazan, aynı zamanda pide demektir. Akşamüstleri fırınlarda pide kuyruğuna girmek… İftara sıcak pide yetiştirmek…
Ramazan aynı zamanda çeşitli kuru meyveden yapılan hoşaflar demektir. Tatlıların gözdesi ise güllaçtır.
Oruç, bir yudum su, hurma veya zeytin ile açıldıktan sonra çorba sofraların olmazsa olmazıdır. Anadolu’da bazı yerlerde çorbanın yerini, örneğin Çorum’da mantı alır. Çorum’da mantısız bir iftar sofrası yoktur desem yeridir.
İskilip’te ise keşkek Ramazan’ın gözdesidir. İskilip’te fırınlarda pide kuyrukları yanında keşkek güveçleri de beklenir.
Çorba dendi mi Ahmet Rasim’in şu dizeleri eskinin çorbacı dükkânlarının duvarları süslerdi.
“Kana kuvvet göze fer batna ciladır çorba
İllet-i cuya deva mahz-ı gıdadır çorba
Âlemin sevgilisi dense sezadır çorba
Agniya dostu muhibbi fukaradır çorba”
Bu dizeleri günümüz Türkçesi ile şöyle söyleyebiliriz.
“Kana kuvvet göze ışık mideye ciladır çorba
Açlık illetine deva gıdanın özüdür çorba
Âlemin sevgilisi dense yeridir çorba
Zenginin dostu fakirin koruyucusudur çorba”
(Devam edecek)