Başbakan Erdoğan’ın “Mısır’da yaşanan olayların arkasında İsrail var” iddiasından sonra İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor, Associated Pres Ajansı’nın konuyla ilgili bir sorusu üzerine, "Bu, üzerine yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri" yanıtını vermiştir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ismi gizli tutulan bir danışmanı Reuters'a yaptığı açıklamada Erdoğan’ın sözleri için “saçmalık” ifadesini kullanmıştır.

İsrail Adalet Bakanı Tzipi Livni’nin bir sözcüsü, “İsrail ve Livni ile Mısır’ın içişleri arasında bir bağ kurma yolundaki her çaba temelsizdir” demiştir.

Mısır resmi haber ajansı MENA ise Mısırlı bazı bakanların “sağlıklı ya da adil” olan hiç kimsenin bu sözleri kabul edemeyeceğini söylediğini bildirerek, Erdoğan'ın sözlerinin Mısırlıları bölmeyi amaçladığını iddia eden bakanların, "Kabine, Mısır'ın sabrının taştığını vurgulamaktadır... Mısır başkalarının husumetlerini paylaşmıyor ve yeni bir kimlik arayışında da değil. Arap ve İslamcı doğası aşikârdır" sözlerini duyurmuştur.

Kendisine sadaret mührünü veren küresel efendileriyle köprüleri atan Erdoğan’ın durumu çıktığı yumurtayı beğenmeyen civcivi andırmaktadır. Peş peşe üç seçim yaşayacak Türkiye’de Erdoğan’ın seçmene gaz verme derdinde olduğunu herkes anlamıştır. Küresel çetelerin kendilerine yeni bir oyuncu aradığını gören bazı kalemler de sütre gerisine çekilmeye başlamışlardır.

Erdoğan’a gelen İsrail ve Mısır yanıtlarının yanı sıra ABD’den gelen açıklama bazı yorumcuları pek şaşırtmıştır.

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, “Başbakan Erdoğan’ın bugünkü sözlerini güçlü bir biçimde kınıyoruz. İsrail’in Mısır’daki olaylarda bir şekilde sorumluluğu olduğunu söylemek saldırgan, delilsiz ve yanlıştır” diyerek, bu tür ifadelerin bölgedeki tüm ülkelerin yapıcı işbirliği gereksiniminden uzaklaşmalarından öte bir işe yaramayacağını belirtmiştir.

Erdoğan’ın ifadesinde ABD adı geçmediği hedef İsrail olduğu halde Beyaz saray Sözcüsü’nün yaptığı “güçlü kınama” buzdağının görünmez yüzünün ifadesidir. ABD, Ortadoğu’da uzantı dosyası olan İsrail’i savunmak zorunda kalmıştır. Çünkü İsrail, bir Müslüman denizi olan Ortadoğu’na emperyalizmin korsan adası olarak hizmet vermektedir.

Afganistan ve Irak’tan sonra Suriye’de de gemisi karaya oturan ABD denizci deyişiyle demir taramaktadır. Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin Şam’da olduğu bir zamanda kimyasal gaz saldırısının Suriye değil, Suriye’de iç savaş çıkartan dış güçler tarafından yapıldığı Rusya’nın uydu görüntüleriyle BM toplantısına getirilmiştir.

ABD ve küresel abisi İngiltere Londra Washington hattında telefon görüşmeleri yaparak “yüz yüze kaldıkları güvenlik zorluklarından” söz ederek, Suriye’nin “ciddi karşılık göreceği uyarısında bulunmuşlardır.

Eski ABD Başkanı Bush’un İkiz Kuleler saldırından sonra dünyaya ilan ettiği Haçlı Seferleri devam etmektedir. Birinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da sınırları cetvelle çizen emperyalizm için bu topraklarda var olmak bir “güvenlik sorunu”dur.

Küresel çetelerin paralı askeri olarak çalışan El kaide ve Suriye’deki uzantısı El Nursa tırnak içinde cihat yaparak Suriye’de Müslüman kanı akıtmaktadır. ABD’nin Irak işgalinde kazandıkları deneyimleri bu kez Suriye’de zenginleştirmektedirler!

Emperyalizm kendi egemenliği için inanç kartını masaya vururken aynı dine mensup ama yorum farklarıyla oluşmuş mezhepleri de ustalıkla kullanmaktadır. Osmanlı’yı parçalamak için Vahabi mezhebi, İngiliz Müstemlekeler Bakanı’nın emriyle kurdurulmuştur. Günümüzde emperyalizme karşı ülkelerini savunun Şiilerin çoğunlukta olduğu ülkelere karşı da Sünni inançlı olduğunu söyleyen terör örgütü El Kaide kullanılmaktadır. “Cihat” sözünü her fırsatta kullanan bu örgütün Müslüman ülkelere kan kusturan İsrail’e karşı bir söylemi ve eylemi görülmüş müdür? Asla… Ama Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak ve aradan sıyrılıp kendi güvenliğini sağlamak emperyalizmin her dönemde yaptığı bir iştir.

ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinden sonra 5.000 intihar eylemi yapan El Kaide hedef olarak hep Şii camilerini seçmiştir. On binden fazla bomba yüklü araç cami ve benzeri mekânları hedef almıştır. Bu eylemlere tepki de ister istemez Şii gruplardan Sünnilere gelmiştir. Emperyalizm böl-yönet taktiğini uygulamaya devam etmektedir. Böylece Şii ve Sünni bölgelerden iç göç başlamıştır. Kuzey Irak’ta Kürt bölgesini AKP’nin de desteğiyle inşa eden ABD Şii ve Sünni bölünmenin taşlarını döşemeye devam etmektedir. Yeter mi? Yetmez… Bu kırımın bir başka açılımı Kürt-Arap ve/veya Kürt-Türkmen çatışmasıdır.

Suriye’de yaratılan karmaşa tüm hızıyla sürerken PYD ile El Nursa arasındaki çatışmalar ABD için çift kaymaklı kadayıf olmaktadır.

İşte burada yapılan bir eylemim (son örnekte Suriye’de kimyasal silah kullanılmasının) kimin tarafında yapıldığından daha da önemlisi kime yaradığı olgusu üzerinde durmak gerekmektedir.

Bu durumdan faydalanan, her şeyi kendi “güvenlik sorunu” olarak gören ABD ile İsrail görülmesi gereken baş düşmandır. Yumurta civciv hesabı İsrail mi ABD’den çıkmıştır, ABD mi İsrail’den sorusunun yanıtı için CFR, Bilderberg gibi emperyalist karar ve yürütme organlarının yönetim şemasında saklıdır.

Akdeniz’de son günlerde ABD savaş gemilerinde görülen hareketlilik karşısında İran genelkurmay Başkan Yardımcısı ABD’yi “kırmızıçizgi”yle uyarırken yanıt İsrail’den gelmiştir. İsrail Başbakanı Netanyahu Suriye’deki gelişmeleri yakından izlediklerini ve eğer gerekirse parmağın “tetikte” olacağını belirterek, “İsrail, zarar vermek isteyenlerin karşısında kendini nasıl koruyacağını bilir ve bilmeye de devam edecektir” demiştir.

İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı’na yanıt ABD’li mevkidaşı bir generalden değil İsrail Başbakanı’nda gelmiştir. Alın size bir yumurta civciv muhabbeti daha…