Gelişen ve globalleşen ticari hayatta işletmeler pazar paylarını ve rekabet gücünün arttırılması amacıyla, kimi zaman ayni kimi zaman nakit değerlerde teşvik amacıyla ciro primi gibi imkanlar sağlamaktadırlar.
Ciro primini alan ve veren açısından zaman zaman katma değer vergisi kimi zaman gelir ya da maliyeti mi etkileyeceği konusu uzun zaman tartışma konusu oldu. Bu tartışmalara bağlı olarak, vergi idaresi bazı düzenlemelerinde , satış işlemi gerçekleştikten sonra yapılan iskonto, ciro primi vs.. türden katkıları bir “hizmet” olarak görmüş ve yüzde 18 Katma Değer Vergisi’nde tabi olacağını, katkıyı veren açısından bir iskonto olduğunu katkıyı alan açısından ise o döneme intikal ettirilmesi zorunlu bir gelir olduğunu açıklamıştır.
Ancak 2012 tarihinde yapılan bir yasal düzenleme bu tartışmaları tekrar gündeme taşımıştır. Bu yeni düzenleme mantığında, sonradan verilen iskonto, ciro primi gibi katkıların “malın fatura değerini” dolayısıyla maliyet ve satış bedelini değiştiren bir işlem olarak kabul ederek, stokta var olan mallar için alına prim ve iskontoların maliyet bedelini azaltıcı bir unsur olduğu vurgulamıştır.
Bu yeni düzenlemeden anlaşılan şudur, Gelir, Kurumlar veya geçici vergi dönemleri içerisinde sonradan verilen iskonto, ciro primi gibi katkıların, beyan dönemlerinin son gününde satılmamış (stokta yer alan) mallara ait prim ve iskontoların, bu malların maliyetinden düşüleceği, satılmış olan mallara isabet eden prim ve iskontoların ise doğrudan gelir yazılacağı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle bahse konu 116 nolu Katma değer vergisi tebliği ile getirilen yeni düzenlemenin uygulamasına yönelik, farklı yorumlara meydan vermeyecek bir açıklamayı sirkü ile duyurulması yerinde olacaktır.
Diğer taraftan “ciro primleri veya iskonto adı altında sonradan yapılan bu katkılarda bir üst limit var mıdır?” şeklindeki tereddütleri gidermek amacıyla şunlar söylenebilir, vergi hukukun konu ile ilgili metinlerinde “ticari teamüllere uygunluk” ifadeleri geçer. Bu ifade alıcı ile satıcı arasında meydana gelen ticaretin hacmine uygun bir iskonto yapılmasını yada prim verilmesini ifade etmektedir.
Fakat ticari teamüller ve rekabet şartları bazen de zararına satışı dahi gerektirebilir. Bu durumda, vergisel açıdan yapılacak bir denetimde, zararına satışın ya da elde edilen satış kazancına çok yakın bir tutarda ciro primi verilmesinin veya maliyetine satış yapılmasının gerekçelerinin çok açık bir şekilde işletmeler tarafından ispatlanabilmesi gerekecektir.
Geçenlerde bir soru geldi, ciro primi olarak para yerine “otomobil” verebilir miyim şeklinde, tabi ki verilebilir. Yukarıda açıkladığım gibi katkıyı veren işletme ayın (herhangi bir mal) veya para şeklinde müşterisini ödüllendirebilir. Ancak otomobilin parasal değeri ile yapılan ticari faaliyet hacminin yine bahsettiğim gibi ticari teamüllere uygun olması gerekmektedir. Bir yılda 50.000 TL'lik mal almış bir müşteriye otomobil verilmesinin uygun bir tarafı olmayacağı düşünülür.
Kayıt dışının bir yandan azaldığı, vergi denetimlerinin ise arttığı son yıllarda işletmelerimizin yukarıda açıklamaya çalıştığım iskonto, ciro primi ve hatta indirim dönemlerinde hacimlerine uygun indirim oranlarına göre satış yapmaları, denetimler sonrası ortaya çıkacak cezalara maruz kalmalarını önleyecektir.