Her nedense 2018 cumhurbaşkanlığı seçim döneminden beri muhalefet cephesinde, Abdullah Gül ismi gündemde kalır oldu.

Ve de sürekli CHP’nin cumhurbaşkanı adayı gibi dolaşıma sunulur oldu.

17 Ağustos 2020 tarihli “CHP Kurultayı ve İnce Olayı” başlıklı yazımda, “Bu ülkede kurucu iradenin değerleri ve felsefesi maalesef eritildi, irade Batı’ya teslim edildi” demiştim.

Ve de cumhurbaşkanlığı seçimleri için “sormak gerekir” demiştim.

“Ekmeleddin İhsanoğlu’nu kim aday yaptırdı?” diye…

“Abdullah Gül ismini kim dolaşıma sunuyor?” diye…

Nitekim CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Ekmeleddin İhsanoğlu olayı, MHP’nin demokrasiye kurduğu bir tuzaktır” demişti.

Demişti, demişti ama CHP bu tuzağa nasıl düştü diye de bir sormak gerekmişti.

Çünkü Ekmeleddin İhsanoğlu, 2014 seçiminde CHP ve MHP’nin çatı adayı idi.

**

Şimdi bir kez daha soralım:

-Abdullah Gül tartışması niçin devreye sokulmakta?

-Daha üç yıl varken cumhurbaşkanı adayı olarak, özellikle kim gündeme sunmakta?

-Gül ısrarının arkasında yerli bir irade mi var, yabancı bir irade mi var, yoksa siyasal bir öfke mi var?

-Ve iktidarın hiçbir siyasetine itiraz etmemiş, Çankaya’da iktidarın 7 yıl noterliğini yapmış olan Gül, niçin CHP ile özdeşleşen bir kimlik olarak sunulmakta?

-Ve neden CHP için Abdullah Gül sürekli gündemde tutulur olmakta?

-Yoksa bilemediğimiz bir irade tarafından, CHP tabanı Abdullah Gül ismine mi alıştırılmakta?

Elbette bu olgular, CHP içindeki birçok insanı üzecektir; bu tartışmalar ise parti içinde hem bir siyasi bulanıklık hem de bir zafiyet yaratacaktır.

***

Galiba sorun Başkanlık Sistemi” ile ilgilidir.

Büyük olasılıkla ABD ve genelde Batı, özellikle 2023 seçimlerini kendi haline, yani yerli iradeye bırakmak istemiyor gibidir.

Çünkü Başkanlık Sistemi bize Batı’nın, özellikle ABD’nin bir dayatması idi...

Çünkü radikal kararlarda darbe gündeme getirilir, toplumsal muhalefet susturulur, Batı eksenli siyasal ve ekonomik kararlar, darbe gölgesinde hayata geçirilir olmuştu.

Ama darbeler orduyu yıpratmakta, saygınlığını azaltmakta idi. Oysaki Batı için başkanlık sisteminde, yetkilerle donatılan başkan yeterli idi.

Sanırım muhalefet bunu ya okuyamadı ya da okumak istemedi.

Ama Batı eksenli politikaların Türkiye’deki sözcüsü ve uygulayıcısı olan Süleyman Demirel ve Turgut Özal, 1987’den itibaren başkanlık sistemini dillendirmişti.

Nitekim Özal, TÜSİAD'ın “Görüş” adlı dergisinde “başkanlık sistemi şart” demişti. Ve de Demirel, 1997'de “Türkiye başkanlıktan kaçamaz”, 2005’te ise “Elbette Türkiye başkanlık sistemine geçecektir” demişti.

***

Gelmek istediğim konu şu:

18 yıllık iktidar artık yıpranmıştır. 2023’te cumhurbaşkanının değişme olasılığı vardır.

Bu nedenle 2023 seçimlerinde, Batı politikalarına “hayır” demeyecek bir cumhurbaşkanı istenmektedir. Gül’ün etrafında oluşturulan politika budur.

Gül’ün Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yol ayrımı ise bu beklentiye uygun görülmektedir. Ve de ana gövdesini CHP’nin oluşturduğu muhalefet cephesi, bu projede kullanılmak istenmektedir.

Çünkü bu ülkede uzun bir süre parlamenter sisteme dönüş olmayacak gibidir.

Ve de 2023’te seçilecek cumhurbaşkanı kimliği, başkanlık sistemi nedeniyle olduğundan da fazla önemli olmuştur.

İşte bu nedenle kurucu değerlerin taşıyıcısı olan CHP, 2023 seçimleri için daha ilkeli, daha tutarlı ve daha kararlı olmak zorundadır.

Bu, onun biraz da tarihsel bir görevidir.

Eğer yine de dolaşıma sunulacak bir kimlik gerekiyor ise bu kimlik, kurucu değerleri canlandıracak ve yeniden hayata geçirebilecek bir kimlik olmalıdır.

Çünkü toplumda birikmiş demokratik muhalefet, 2023’te çarçur edilmemelidir.

Özet olarak; Gül konusu gündemden kaldırılmalı, ikinci bir “Ekmeleddin vakası” yaşanmamalıdır.