Köşemin bugünkü konuğu bir tiyatro ve sinema sanatçısı.

Adı Turgay Tanülkü.

1953, Uşak doğumlu.

Tiyatro ile ilkokul sıralarında, halkevlerindeki çalışmaları sırasında tanışmış.

1976 yılı, Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü mezunu.

Köşeme konuk etme nedenim;

“Sinop ve Ulucanlar Cezaevlerinde, suçsuz yere, 7 yıl yatırılmasına; bu süre içinde, çocuk yapma yetisi yok edilecek kadar işkenceler görmesine karşın devletine küsmemesi, yüreğindeki insan sevgisinin yok olmaması…”

… …

“Ne var bunda” demeyin.

Çok şey var.

Hiçbir suçunuz olmamasına karşın yok yere; hapsediliyor; 7 yıl süreyle büyük işkenceler görüyor; suçsuz olduğunuz anlaşılınca da(!); alay eder gibi, “kusura bakma birader, yok yere seni içerde tutmuş, yok yere ruhsal ve fiziksel hasarlar bırakmışız bedeninde!” diyorsunuz.

Hiçbir suçu ve günahı olmamasına karşın bu acıları yaşayan bir insanda; insani duygular kalır mı?

Devlet sevgisi, yurt sevgisi, insan sevgisi kalır mı?

!!??...

Kalabiliyormuş.

Turgay Tanülkü, bunun en güzel örneği.

18 yaşında, 7 yıl kalacağı cezaevine giriyor; 26 yaşında bambaşka bir insan olarak çıkıyor.

Cezaevine girerken, üzülmesinler diye de Almanya'ya gittiği söyleniyor ailesine. O nedenle de cezaevinde kaldığı süre içinde hiç ziyaretçisi olmuyor.

O, uğradığı tüm haksızlıklara, yalnızlıklara ve gördüğü işkencelere rağmen yaşamdan kopmuyor.

Koğuştaki diğer mahkûmları eğlendirmek için kendince tiyatrolar oynuyor, çeşitli fıkraları canlandırıyor.

25 yaşına geldiğinde suçsuz olduğu anlaşılıyor ve siyasi düşünceleri nedeniyle girdiği cezaevinden, "Bir gün buraya tekrar geleceğim" diyerek çıkıyor.

1 yıl dolmadan da "Gönüllü Tiyatrocu" olarak geri dönüyor ve cezaevlerinde tiyatrolar oynamaya başlıyor.

İçeride gördüğü işkenceler yüzünden çocuk sahibi olamayacağı için; tiyatro sayesinde tanıştığı mahkûmların, dışarıda anasız babasız kalan çocuklarını sahipleniyor.

Çünkü bu çocukların sokağa ve suça yönelmeye meyilli olduklarının ayırdına varıyor.

Önce o çocukları okutmakla başlıyor işe, sonra diğer gereksinimlerini karşılayıp, tek tek evlerine erzak götürüyor.

Çocukların sayısı giderek artınca; tiyatrodan kazandığı para, bu çocukları gereksinimlerini karşılamaya yetmez oluyor.

Yılmıyor Turgay Tanülkü.

Pazarlarda limon, naylon torba ve çay satıyor; Kazandıklarını, yine bakım ve okul masraflarını üstlendiği çocuklarına harcıyor.

… …

Bu zamanda kim yapar bunu?

!!??...

26 çocuğu evlat edinen Tanülkü, "Evlatlarımın 11'i mezun olup, hayata atıldılar, yuvalarını kurdular… Şimdi bu evlatlarımdan 8 tane de torunum var. Soyadları benimkinden farklı ama insanın kokusunu alabilirseniz; öz ya da üvey kavramının önemi kalmıyor.” diyor.

26 çocuğum, 8 torunum var diyen ünlü oyuncu, “Uluslararası İyilik Ödülü” ile ödüllendirildi.

Sokaklarda kaybolmak üzere olan çocukları okutup, karanlık dünyalarından çekip çıkaran bu güzel yüreği köşeme taşıyıp, anmam sizce de yerinde bir davranış olmadı mı?

Şöyle bir düşünün hele; içinde yaşadığımız toplumda Turgay Tanülkü gibi insanlar çoğalsa; yaşadığımız ortamlar güzelleşmez mi?

İnsanlık yeşermez mi?

Sevgi, saygı yerleşmez mi?

Huzur egemen olmaz mı yaşadığımız topluma?

Yaşam güzelleşmez mi?