Kolomb’un bilindik bir hikâyesi vardır.

Kristof Kolomb, uzun yolculuğunda gemilerin zorunlu tamiratı için bugünkü adı Jamaika olan adaya uğrar. Oradaki yerliler tamirata yardımcı olur, gemi tayfasına yiyecek içecek verirler. Ancak aradan haftalar geçmesine rağmen tamirat bitmez.

Üstelik gemi tayfası, yerlilerin yiyeceklerini yağmalamaya başlamıştır. Bu duruma kızan yerliler, yardımı ve yiyeceği keser. Çaresiz durumdaki Kolomb, o dönemlerde gemilerde bulunan ve yıldız pozisyonlarını da içeren takvimi karıştırırken, ertesi gün “ay tutulması” olduğunu öğrenir.

Aklına parlak bir fikir gelir ve hemen yerlilerin şefine gider. Şefe, Tanrı ile haberleştiğini ve Tanrı'nın yardımın kesilmesine çok kızdığını, bu kızgınlığını da Ay'ı kan kırmızıya çevirerek göstereceğini söyler.

Ertesi gün akşam Ay tutulması başlar ve Ay'ın rengi tutulmadan dolayı kızıla döner. Kolomb'un oğlu, o anı günlüğüne şöyle yazmış: İnleme ve feryatlarla birlikte, her yerden gemilere doğru geldiler, yiyecek ve içecekler getirdiler, Tanrı'ya onları affetmesini söylemesi için amirale yalvardılar."

Kolomb kum saatine bakar, bugünkü teknolojilerle 48 dakika sürdüğünü anladığımız tutulma bitmek üzeredir.

Onlara Tanrı'nın kendilerini affettiğini ve Ay'ı birazdan normal rengine çevireceğini söyler. Tutulma biter, Tanrı tarafından affedilen yerliler de mutludur, evrenin işleyişini bilen Kolomb da... Defterine şu tarihi notu düşer: “Cehalet her zaman köleliği getirir.”

* * *

Cehalet ile bilgisizlik farklı şeylerdir. Bilmeyene anlatırsınız öğrenir, ama cahile anlatamazsınız. Çünkü o zaten biliyordur.

Ama genel anlamda cahillik, insanın başına beladır. Cehaletse, hikâyedeki gibi toplumların başına bela…

Kolomb’un yukarıda kaleme aldığımız hikâyesi meramımızı kısaca özetliyor aslında...

Artık kim ne anlarsa!

En güzel günler sizlerin olsun.