Dersim İsyanı, Cumhuriyet’e yapılan gerici, karşıdevrimci ve emperyalizm destekli bir harekettir.

Bu isyanın bugün gündeme getirilmesine ise, çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak denir. Taş sektirilerek hem de birkaç kuş vurulmak istenmektedir.

Niye mi? Taşı atan öyle veya böyle CHP milletvekilidir. Hem de K. Kılıçdaroğlu’nun özel çağrısıyla partiye katılıp aday olmuştur. Tıpkı ABD’ci, AB’ci, NATO’cu, SOROSÇU, TESEV’ci, FETO’cu vb. diğer tipler gibi.

CHP içinde son genel seçimlerde ötelenen, öteki olarak görülüp gösterilmek istenen ve aday listelerinde yer verilmeyen Atatürkçü ve/veya Kemalist kadrolardan sonra yeni bir tasfiyenin yapılması…

Bir taşla bir kuş…

“Y-” ifadesi “yeni” diye topluma sunulurken o “Y”, sakın yandaşın “Y”si olmasın? “Çatı Parti” konusu var bir de… PKK ile tırnak içinde sol partilerin oy oranları malum… CHP’den hortumlanacak Alevi oyları için bir hamledir bu aynı zamanda…

Bir taş, ikinci kuş…

“Dersim Soykırımı” dayatmalarını gündeme getirmek için ön ısınma turudur bu… Hele katliam kavramını bir kabullensin toplum… Gerisi kolay… Açılan yufkaya sar, dürüm yap ye-yut Cumhuriyet’i…

Bir taş, üçüncü kuş…

Şıracının Şahidi Bozacı…

Uzaybilim meraklıları bilirler, yeni bir güneşin doğuşu görüntülendi vb haberler yer alır gazetelerde. İnsanlık, “big bang” denilen büyük patlamanın bir yenisine tanık olmanın heyecanındadır.

İşte size yeni bir virüsün doğuşu… İnsanlık tarihi yeni bir emperyal virüsün doğuşuna tanıklık etmektedir. Bu yeni virüs özenle üretilmekte Türkiye’ye sunulmaktadır.

“Dersim katliamı”, “Dersim Soykırımı”nın cenin halidir.

Tıpkı “Ermeni Soykırımı”, tıpkı “Kürt Sorunu”, tıpkı “Türban Sorunu” gibi…

Yeni üretilmekte olan bu virüs “Kürt Sorunu”nun yeni bir sürümü olarak üretilmektedir.

Sözümüz meclisten dışarı, bir söz vardır, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyin” diye… Emperyalizm de Türkiye’de sorun eksik etmemekte, her fırsatta yenilerini üretmektedir. Rum, Pontus, Süryani, Yezidi, Nasturi vb soykırım virüsleri de kuluçka devresinde beslenme halindedir.

İki yıl kadar önce Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye Tarafından Kürtlerin Dersim Soykırımının 70. Yılı” adlı konferans yapılmıştır.

Konferansı Birleşik Sol gurubu üyesi Kürt kökenli Feleknas Uca düzenlemiştir.

Konferans için hazırlanan bilgi notunda şöyle denilmiştir. “Dersim katliamı-Soykırımı sırasında, Türk yönetimi binlerce insanı katletti, kurtulanlar ise sürgüne gönderildi, Dersim ise insansızlaştırıldı. Bu acımasız eylemlerin nedeni Kürt, Alevi ve Kızılbaş olmalarıydı. Üzerinden 70 yıl geçmiş olmasına karşın, Türkiye bu soykırımı, diğer Kürt soykırımlarında olduğu gibi tanımak niyetinde değildir.”

Konferansta eski DTP milletvekili Aysel Tuğluk, Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil ve Tunceli milletvekili Şerafettin Halis de bulunmuş ve şunları söylemiştir. “Dersim’de 70-90 bin insan öldü. 38 kıyımı, katliamı, kolu kanadı kırılmış bir Dersin doğurdu.”

Feleknas Uca ise konuşmasında “Munzur Nehri’nden, 1937 yılında kan akıyordu. Bu sadece Dersim değil, Ermeni katliamı kabul edilmelidir” diyerek Ermeni soykırımı yalanına öpücük göndermektedir. 

Başbakan Erdoğan ise 14 Ağustos 2010’da “vergi vermediler” diye Dersim’in köylerinin bombalandığını söyleyebiliyorsa ve bombalama emrinin o zamanki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün emriyle yapıldığını ileri sürüyorsa soykırım virüsü yayılıyor demektir.

Kaledeki Erdoğan 20 binden başlayıp 50 bine çıkan yargısız infazdan söz ederse Şerafettin Halis de 70-90 binden söz etmiş çok mudur?

Medyamız iş başında…

07 Şubat 2011’de NTV’nin haber bülteni…

“Türk devletinin 1937-38’de Dersim’de yaptığı katliamın, ‘soykırım’ olarak tanınması için Amerikalı avukat Barry A. Fisher’in öncülüğünde girişimlerde bulunulacağı” duyurulmuştur.

Kanıt olarak da Başbakan Erdoğan’ın Dersim konusunda açıklamaları gösterilecekmiş!

Yine basından öğrendiğimize göre Dersimliler, 1937-1938 yılları arasında yüz bine yakın (!) insanın yaşamını yitirdiği katliamın soykırım olarak tanınması için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvuruya hazırlanıyorlarmış.

Başvuru, Mahkemenin Roma Statüsü’nün 23. Maddesinde yer alan “kültürel soykırım” kapsamında yapılacak, “Türkiye’nin soykırım için özür dilemesi, mağdurların maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi ve dil ve inancın serbestçe yaşanması için yasal düzenleme yapılaması” talep edilecekmiş.

Delil mi dediniz? Delil olarak da Erdoğan’ın “Dersim’de yaşananları kim unutabilir?” sözleri gösterilecekmiş!

PKK genel merkezine dönüşen / dönüştürülen İmralı’dan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AHİM) gönderilmek üzere Abdullah Öcalan’ın hazırladığı son savunmasının başlığının “Soykırım Kıskacında Kürtler” olması umarım kimseyi şaşırtmamıştır. Örümceğin ağları ülkeyi sahte yaldızlı ağları ile kuşatmakta, herkes rolünü oynamaktadır.

Açıklamayı PKK yayın organı ANF sitesinden okuyalım.

“Türkiye’de Kürt soykırımının başlangıç tarihi 15 Şubat 1925’dir. Bu tarih de biliniyor. Şeyh Sait provokasyona çekiliyor ve idamına kadar bilinen gelişmeler oluyor. 1925’den günümüze kadar tam 85 yıl geçmiş ve bu soykırım değişik biçimlerde de olsa halen devam ediyor. Yani 85 yıllık soykırım tarihi var. Kürtlerden önce Ermeni soykırımı var ama Ermeni soykırımından çok daha ağırı Kürtlere uygulandı, uygulanıyor. Buna rağmen Kürtler hâlâ ayakta, Kürtleri bitiremediler, varlıklarını sürdürüyorlar. Günümüzde de bu soykırım uygulamaları çeşitli biçimlerde devam ediyor. Kürt soykırımı sadece fiziki değildir, kültüreldir, ekonomiktir, siyasidir, dinidir vs. her türlü uygulanıyor.”

PKK’nın meclisteki uzantısı BDP’nin Dersim’de yaşanan olaylarla ilgili olarak verdiği Meclis Araştırma önergesinin gerekçesinde “soykırım” kelimesi gerilime yol açmıştır.

AKP Grup Başkanvekili’nin “bu bir iftiradır” beyanı üzerine Şerafettin Halis, “Bir ülkenin Başbakanı Dersim’de yaşananlara ‘katliam’ diyor, ama aynı partinin Grup Başkanvekili ‘Bu iftiradır’ diyor sözleriyle şıracının şahidine gönderme yapmıştır.

Yarın öbür gün “Kürt Soykırımı” için astronomik sayılar ileri süren bir romancı çıkarsa ikinci Nobel ödülüne hazır olmalıyız.

Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak için safari başlamıştır.

Önemli olan Dersim harekâtlarında filanca başbakan değildir, şu kişi başbakandır demek değildir. Birilerini suçlarken diğerlerini aklamak son derce yanlıştır.

Çünkü Dersim İsyanı sadece gerici değil aynı zamanda bölücü ve Türkiye'den toprak talep eden bir isyandır. Bu isyanın arkasında İngiliz ve Fransız emperyalizminin kışkırtması vardır.

İsyan bastırılmış ve Cumhuriyet kendini savunmuştur. Bu nedenle Devlet'in kimseden özür dilemesine de gerek yoktur.

Bu kadar!