Diyanet İşleri Başkanı’nın son dönemdeki çıkışları, açıklamaları ve yarattığı algı, ülkemiz insanını, laikliğe duyarlı kesimi ciddi şekilde tedirgin etmektedir. Bu çıkışların anlamı kuşku yok ki, mevcut iktidara koşulsuz destektir.

Diyanet kurum olarak ve sonuna kadar günlük siyasi organizasyonun içindedir. Ayasofya’nın açılışında Cumhuriyetin kurucularına kılıç sallıyor. Adeta laikliğe savaş açmış konumdaki izlenimi ürkütücü boyuttadır. Yetmiyor iktidarın isteği doğrultusunda sosyal medyayı kısıtlama konusunda da iktidara destek çıkıyor. O da yetmiyor “yoksulluğun güzel özenilecek bir durum olduğunu” filan söylüyor. “Öbür dünyada biz size özeneceğiz” diyor. Lüks Mercedes’i içinde, bu dünyada özenmeyi ise hiç aklından geçirmiyor. Aklınca iktidarın ekonomik çaresizliğine dinsel ve umutsuz çareler arayarak iyiden iyiye ölçüyü kaçırıyor.

Aklınca bu söylemlerle AKP’deki erozyonu, çöküşü durduracağını sanıyor. Çetin Altan’ın bir sözü vardı “Kuranı Kerim’de ekmek yemek, su içmek günah yazsaydı, insanlar ekmek yiyip su içmeyecekler miydi?” Din işlerini bırakıp, siyaset işlerine soyunan Erbaş mantığı bu olsa gerek. Akıl, erdem, bilimden yoksun.

Önce Ali Erbaş’a anayasal sorumluluğunu anımsatalım; Anayasanın 136. maddesine göre, “Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir”.

Bugünkü haliyle kim Diyanet İşleri Başkanlığına; “milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinen” kurum olduğunu söyleyebilir. Belli ki AKP iktidarının bayır aşağı yuvarlanışını durdurmaya, yargıyı koltuk değneği yapmak, orduda keyfince değişiklikler yapmak yetmedi, var gücüyle dine sarılıyor.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, söylevinde şöyle diyor:

“Bizi yanlış yola yönelten soysuz kimseler bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar...Hepimiz müslümanız... Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile, bize dinimizin esaslarını anlatmaya yeterlidir.” 1923 (Atatürk'ün S.D.II, s. 127)

Devlet bugün cemaatler arasında paylaşılmış durumdadır. İskender Paşa, Menzil, İsmail Ağa ve Süleymancılar Cemaatleri aslan payını almaktadır. Laik Cumhuriyet tarikatlar devletine dönüştürülmüştür. Çırpınışları bunun kalıcı olmasını sağlamaktır.

“İrfanı hür, vicdanı hür nesli”, özgürlüğü elinden alınmış, vicdanları karartılmış nesle dönüştürmek çabası, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı odaklı şaha kalkmış durumda.

Sosyal, siyasal ve hukuki olarak hilesiz yapılacak hiçbir seçimde artık AKP iktidar olamayacak. Şimdi AKP’nin aklı eren ve bu gerçeği görenleri için itiraflar süreci başladı. AKP’nin kurucu vekili Kemal Albayrak; “AKP’nin %90’ı itirafcı olacak” derken haksız değildir. O süreç başladı.

Lamı cimi yok, sorun ortada, köprüden önce son çıkış, bundan sonrası ya şeriat; ortaçağın kör karanlığı, ya demokrasi, çağdaş uygarlık “muasır medeniyet”…

Umutluyum her zor dönemeçte engin ön sezisini kullanıp, zoru aşan, ışığı yakalayan Türk Halkı, yine karanlığı elinin tersi ile itip, ışığı, aydınlığı ve demokrasiyi yakalayacaktır.

AKP’nin önlenemeyen çöküşü, itiraflar, umutsuzca dini duygulara sarılıp din sömürüsü yapması bundandır. Din sömürüsü de çaresizliğine çare, onulmaz derdine ilaç olmayacaktır.