Zaman tarihleşirken sayfalarda aradan tam 103 yıl geçti… Tarih yazan değil, tarih yapan bir neslin torunu olmak ruhumu okşuyor. Çanakkale tarihimize kazılan ve unutulmayıp her daim anılan savaşlarımızdan biridir. Ben de 18 Mart 2016 tarihinde aynı başlıklı yazımı tekrar yayınlamanın haftanın önemine binaen uygun olacağını düşündüm. Beğeni ile tekrar okuyacağınızı ümit ediyorum.

18 Mart gurur günlerimizden biri ama benzerlerini yaşamak zorunda kalmayışımız için dua edeceğimiz olaylarla dolu.

Günümüzün terör olaylarının kısa süre önce, birden bire patlak verdiği düşünülürse; Türkiye sanki Çanakkale'de olduğu gibi içten ve dıştan linç edilmek isteniyor.

Çanakkale olaylarının yaşandığı günlerdeki imkânsızlıklara rağmen düşmanın gemilerini denize gömdüğümüzü düşününce bugünün imkânları ile yaşamakta olduğumuz terör belasının da üstesinden geleceğimize dair umudum artıyor.

10 sene önce ÇEKVA'dan 60 öğrenci ile yaptığımız gezide çok şey öğrendim. Otobüsten indiğimizde deniz kenarında, Balıkesir'in Havran ilçesinden Onbaşı Seyit'in sırtında mermili muhteşem heykeli ile karşılaştık. Onbaşı seyit 270 kg'lık mermiyi topun namlusuna sürüp, mesleği olmamasına rağmen düşman gemisini batıran kahraman…

Yahya Çavuş ve anıtına gelince; o ayrı ve ilginç efsane, Yahya Çavuş 67 kişilik küçük birliği ile düşmanı 48 saat oyalıyor. 3 bin zayiat verdiriyor. Bacağı kopmasına rağmen şehit oluncaya kadar savaşmayı sürdürüyor. Çatışma bittiğinde 62 personeli ile birlikte şehit oluyor. Büyük bir birlikle savaştığını sanan düşman kumandanı; o kadarcık şehitle karşılaşınca; Yahya Çavuş'un dehasına ve kahramanlığına hayranlığını dile getiriyor.

Anzak koyu olayını anlatmadan geçersek bir mucizeyi atlamış oluruz. Anzak'lar Avusturalya ve Zelanda'dan getirilen askerler. Saldıran ülkelerin topu, tüfeği ve teknolojisi yetmiyor. Bir de dünyanın öbür ucundan asker getiriyorlar.

Getiriyorlar da Anzak Koyu'na indirdikleri garibanların telef olmasına sebep oluyorlar. Çünkü Anzak Koyu'nun karayla birleştiği yerde arazi dimdik. Yüksek kale duvarları gibi. Yani birliği çıkarmaya getiren geminin kaptanı birliğini kırdırmak için özel yer seçse Anzak Koyu'ndan daha uygun yer bulamazdı. Tepede bekleyen askerlerimiz az olmalarına rağmen, anzakları fileye takılmış bıldırcın gibi avlıyorlar. Allaha kurban olayım. Koyun 500 metre sağına veya soluna Anzaklar indirilmiş olsalar; onları bizim kolayca avlamamız mümkün olmayacak.

Geldik Atatürk'ün göğsüne çarpan şarapnel parçasından, saat sayesinde yara almadan kurtuluşuna…

Bunları öğrenince; düşük verimli şairliğim depreşti ve yazabildiğim kadar yazdım…

ÇANAKKALE ZAFERİ EFSANELERİ

Sırtında mermisi Onbaşı Seyit

Yiğitliğe meydan okuyan yiğit

Destanı anlatamaz birkaç beyit

Yiğidin şairi olamıyorum

Ona layık övgü bulamıyorum.

Ayrı yerde Yahya Çavuş anıtı

Zeka ile cesaretin kanıtı

Düşmana da ilahi güç yanıtı

Zekanın şairi olamıyorum

Ona layık övgü bulamıyorum.

Anzak koyunda yamaç dik bir duvar

Köyünde gelmiştir çiçekli bahar

Şaşkın Anzak ülkemde ne işin var?

Seni getirene soramıyorum

Ona uygun sövgü bulamıyorum.

Ata'mın saatine çarpan şarapnel

Vatana bağışlamış ilahi el

İLHAN; bu rastlantı ne kadar güzel

Atatürk şairi olamıyorum

Ona layık övgü bulamıyorum

Şiiri yazdığım yıllarda; devre mülkümüzde, hakkımızı kullanırken yeni devre mülk almış beyefendi ile tanıştım. Sohbet ederken emekli edebiyat öğretmeni olduğunu öğrendim. Öğünmek için; bu şiiri kendisine gösterdim. O da baktı; "Böyle şiir olmaz!" diyerek söze başladı. Şurası şöyle, burası böyle derken, "sen şiiri de edebiyatı da berbat etmişsin" demediği kaldı.

Bu durumda siz kıymetli okuyucularıma; bunu şiir diye sunmamam gerekirdi.

Ama ben bütün bunlara rağmen okuyucularımın hoş görüsüne sığınarak bu şiirimi yayınlamayı uygun buldum.

Bu vesile ile bir kez daha şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

En güzel günler sizleri olsun.