ÇANAKKALE MUCİZELER SAVAŞIDIR
Seyyid Onbaşı gerçeği:
Balıkesir-Edremit-Savran Kasabası-Havranlı Köyünden Mehmet oğlu Seyyid Onbaşı Rumeli mecidiyesinde topçu eri. Yanındaki arkadaşlarının çoğu can vermiş. Ölüleri meydanda. Okur-yazar bile değil. Hesap kitap bilmez. Mümkünatı olmayan bir olayı gerçekleştiriyor. 215 okka 276 kilo, 5 kişi ile kaldırılabilecek bir ağırlık. Üstelik bir de onu topa yerleştirmek ayrıca zor bir iş. Topu omzuna alıyor... Kendi ifadesi kemikleri çatır çatır ediyor. Eyvah, kemiklerim kırıldı diyor. (Topu gördük, top 3 kişi kalınlığında, 3 kişi genişliğinde. Topun içine otursan oturuluyor. 276 kiloluk mermiyi topa yerleştiriyor. Gelibolu’yu 1155 top gemisi ile kana bulayan Ocean zırhlısına (bütün gemilerin yönetim merkezi) nişan alıyor, geminin tam bacasını hedefliyor ve gerçekten Ocean zırhlısının bacasından içeri giren 276 kiloluk mermi gemiyi denizin dibine binlerce askeri ile gömüyor. Boğazı geçme şansı kaybolan düşman bütün gücü ile 500 bin askeri Gelibolu sırtlarına çıkarıyor. Kanlı bir savaş başlıyor. Can pazarı; işte burası Gelibolu sırtları. İşte başta Seyyid onbaşının bu başarısı ve buna benzer birçok imkansızın başarıldığı bu savaşa, Türk’ün ölüm kalım savaşı, mucizeler savaşı deniyor. “Çanakkale geçilmez” deyişi ile taçlandırılıyor.
Savaşın kaderini değiştiren yiğit Seyyid Onbaşı’dan, harp sonrası aynı mermiyi kaldırmas isteniyor. Defaatle sınadığı halde kaldıramıyor. Soruyor komutan, neden, aynı adamsın, aynı güçtesin, neden kaldıramıyorsun? Aradan bir hafta geçmiş, Balıkesir, Savran ve Kocaseyit Köylü Seyyid Onbaşı şunu diyor:
“O zaman karşımda korkunç güçte düşman vardı. O gemiden atılan top mermileri düştüğü yerde kuyular açıyordu. Burada bana yardım edecek bir tek Allah vardı. Şimdi ise karşımda düşman yok. Yanımda bana yardımcı olacak insanlar var”…
Ne gariptir ki, bu kahraman Türk evladı, gezimiz sırasında rehberimizin ifadesine göre 47 yaşlarında yoksulluk içinde zatürreden ölmüştür. Meşe odunu kömürü satarak geçinirmiş. Onu da yapamaz olmuş. Heyhat, ama şimdi olsa, bu hale kimse razı olmazdı. Çünkü Seyyid onbaşının sıkıntısı bütün Türk milletinin başında olan bir sıkıntı idi. Bir milletin bütün yiğitleri harpte ölmüş, yokluk, kıtlık, açlık, hastalıktan kırılmış, ekinleri ekecek erkek kalmamış. Askerinin ayağında çorap bile yok. Memleket böylesine bir felaketten çıkmış. Ortam bu olunca Seyyid onbaşının kadri ve kıymeti de yeterince bilinememiştir. Bu savaşta düşmanın gücünü göstermesi için Türk askerine günlük 7 mermi veriliyor. Düşman askerine ise 250 mermi veriliyor. 500 bin asker günde 250 mermi atarsa 500.000x250= 12 milyon 500 bin mermi günde Gelibolu’ya atılıyor. 8 ay devam eden bir savaş bir ayda Gelibolu’daki askerimizin üzerine atılan mermi 400 milyon. Bu ne demek, metrekareye 6 bin mermi düşmüş demenin ispatıdır.
ATATÜRK VE GELİBOLU SAVAŞLARI
Büyük devlet adamı, büyük komutan Mustafa Kemal Paşa’nın Türk milletinin kalbindeki yeri başkadır. Çanakkale harbini anlatırken Atatürk’ü anlatmamak olacak iş değildir. Özellikle Cönk Bayırı savunmasındaki askeri dehasını yabancı harp sanatı yazarları bile övgü ile anlatırlar. Herkesin Atatürk’te ittifak ettiği bir husus vardır ki, o da Atatürk’ün askeri dehası. Yüce Allah’ın ona verdiği yetenektir. Şimdi, bunun örneklerinden birisi de, Çanakkale kara savaşındaki üstün başarısıdır.
Mondros’tan Montrö’ye adlı 4 ciltlik eserde bunlar uzun uzadıya anlatılmaktadır. Biz burada, yaşanan olayları, yazılan çizilenlerle Çanakkale gezisi sırasında edindiğimiz bilgi ve hissiyatımızı anlatıyoruz.
(SÜRECEK)