Verilen can Çanakkale

Dökülen kan Çanakkale

Bir benzeri bulunmayan

Eşsiz destan Çanakkale

Bin Dokuz Yüz On Dörtte başlayan büyük savaş;

Ahtapot gibi sarmış, dünyayı yavaş yavaş.

Buna: “Birinci Dünya Savaşı” denmektedir.

Kural o ki, güçlüler, zayıfı yenmektedir.

Büyük düşler peşinde koşuyorken kansızlar;

Türkleri hedef almış İngiliz, Fransızlar.

Amaç: Çanakkale’den İstanbul’a saldırmak.

Türk adını tamamen, yeryüzünden kaldırmak.

Destek olsun diyerek İngiliz ordusuna;

Sömürge ulusları, yardım göndermiş ona.

Ta ki Avustralya’dan Anzakları getirmiş.

Gurkalar da Asya’dan gelip savaşa girmiş.

Kanada, Adalar’dan ve hem de Hindistan’dan;

Yardım gelmiş onlara, uzaktan, dört bir yandan.

Türk’e karşı dünyayı ayağa kaldırmışlar.

Tam beş yüz bin kişilik orduyla saldırmışlar.

Güçlerinin tamamı salt bu kadar değilmiş.

Dört yüz elli tane de, zırhlı gemisi gelmiş.

Türkün ölüm fermanı, düşmanlarca onanmış.

Ve düşman en son teknik, silahlarla donanmış.

Düşman gücü Kumkale, Seddülbahir önünde.

Saldırıya geçmişler, bir üç kasım gününde.

Başlamış yer, gök, deniz alev alev yanmaya.

Türkler de başlamışlar, yiğitçe savunmaya.

Cehennemler kaynıyor, ölüm yağıyor gökten.

Mehmetçik bir kaledir, hem etten, hem kemikten.

Bir yandan da denizden ediyor bombardıman;

Türk’ün karşı koyuşu, hem de yaman mı yaman!

Kahramanca koruyor, onlar siperlerini.

Yeni güçler alıyor ölenlerin yerini.

Bin Dokuz Yüz On Beşin On Dokuz Şubat günü;

Mehmetçik yeni baştan, biledi süngüsünü.

Çünkü düşman yeniden güçlenip saldırmıştı.

Aklı sıra hedefe biraz daha varmıştı.

Boğazda zırhlıları saf dışı etmek için;

Burda düşman gücünü, kökten eritmek için...

Nusret Mayın Gemimiz, mayınları bir gece;

Boğazın sularına, döşediler gizlice.

On Sekiz Mart sabahı Bin Dokuz Yüz On Beş’in;

Kızıl rengi denize vuruyorken güneşin;

On binlerce ton gelen o korkunç zırhlıları;

Girmişler hep boğaza, yara yara suları.

Düşman zırhlılarının rastlanmamış eşine.

Tutmuşlar kıyıları, yoğun top ateşine.

Ölüm yağıyor gökten, yer yanardağ volkanı;

Topa, gülleye karşı, Türk’ün göğsü kalkanı.

Zırhlılar süper gücü İngiliz, Fransız’ın.

Mayınlara çarparak, patladılar ansızın.

Yara alan zırhlılar, sulara gömüldüler.

Serüvenci düşmanın yüzlercesi öldüler.

Türk darbesi düşmana acımasız satırdı.

Kıyıdan top ateşi, kalanları batırdı.

O ne müthiş savaş ki! Görülmemiş bir eşi.

Türkün ufkunda doğdu, gün zafer güneşi.

Düşman gücü denizde edilince saf dışı;

Karadaki düşmana, dar etti dağı, taşı.

Çünkü karşılarında, Mustafa Kemal vardı.

Düşman kovulana dek, karşı koyacaklardı.

Varlığı her yüreğe, umut ve güven saldı.

Yaşam cephede ucuz, ölüm ise kutsaldı.

Orda Mustafa Kemal sesini duyuruyor.

Saldırıyı değil de, ölmeyi buyuruyor.

Kocaçimen önünde yiğitçe direndiler.

Conkbayır’ı önünde düşmanları yendiler.

Anafartalar’daydı savaşın en müthişi.

Türklerin karşısında zordu düşmanın işi.

Gülleler ve bombalar, yağarken yağmur gibi;

Anafartalar kanla, yoğruldu hamur gibi.

Hallaç pamuğu gibi, tüm siperler atıldı.

Binlerce can orada topraklara katıldı.

Topa gülleye karşı onlar kurşun attılar.

Mustafa Kemal ile destanlar yarattılar

Etle, kemikle, kanla yoğruldu Çanakkale.

İman dolu göğüsler düşmana oldu kale.

Savaştılar yiğitçe, hem denizde karada;

Tam iki yüz elli bin, şehit verdik orada.

Türkün sarsılmaz gücü, vatan aşkı, imanı;

Sürüp Çanakkale’den çıkarmıştır düşmanı.

Düşman kendi açtığı kan gölünde boğuldu.

Sağ kalanlar sürüldü, ülkemizden kovuldu.

Bu zafer destanlaştı, Mustafa Kemal ile.

Anladı ki düşmanlar geçilmez Çanakkale

Nice destan yarattık, nice adsız erlerle.

Tarihim baştan sona, doludur zaferlerle.

* * *

17 Mart 2020 08:08