Fert ve cemiyet hayatını bütünüyle kaplayan, gönül kapılarımızı hayra ve fazilete açan, Rabbani nizam İslâm, fertler arasında birlik ve beraberliğin perçinleşmesi, hak, adalet ve hoşgörünün gelişmesi üzerinde durmuş, bu konuda her çeşit müessesenin kurulmasını teşvik etmiştir.
Bu müesseselerin başında kuşkusuz camiler gelmektedir. Toplayıcı, birleştirici anlamına gelen camiler, imanlı kalplerin Allah korkusuyla dolduğu, dua ve niyazların topluca Allah (C.C.)'a sunulduğu ve ibadet edenleri günde beş defa kucaklayıp şefkatle bağrına bastığı kutsal mekanlardır. Mü'minleri genç-ihtiyar, zengin-fakir, alim-cahil, amir-memur, komutan-asker, yerli-yabancı ayırımı gözetmeden, aynı safta toplayan ve lahuti bir havaya bürüyen kulluk ocağıdır. İnsanların en emin ilticagahı, elem ve sevinçlerin paylaşıldığı, millî ve dinî dayanışmanın temel taşı ve harcıdır. Görgülerimizin arttığı, ilim rütbesinden başka her rütbenin hiç sayıldığı ve bilmediklerimizi öğrendiğimiz ilim dergâhıdır. Basireti açık olanlar için Hz. Eyyüp (A.S.)'ın sabrı, Hz. Nuh (A.S.)'ın gemisi, Hz. Musa (A.S.)'ın asası, Hz. İsa (A.S.)'ın sofrası ve Sevgili Peygamberimizin tevhid davetinde korunmuş mağarasıdır.
İslam'da hem ibadet, hem de muhit ve memleket meselelerinin görüşüldüğü yerler olarak camilerimizin ehemmiyeti pek büyüktür. Zira Müslümanlar günün beş vaktinde orada toplanır, ibadetlerini hep birlikte Allah (C.C.)'a orada arzederler ve onlar yekpare bir vücut gibidirler. Nefisle alakalı herşeyi yaratanın karşısında unuturlar. Küçülerek büyüme, menfaat duygularından sıyrılarak, sevgi ve saygının, kardeşlik ve muhabbetin yoluna girerler. Bilirler ki cami, bu dünyada sırat köprüsünün bir benzeri, Cenab-ı Hak'la kulları arasında kurulmuş hakikatin bir köprüsüdür. Allah (C.C.)'ın yeryüzünde evleri, diye tanımlanan camiler, Müslümanların en çok hürmet gösterdikleri ve saygı duyduğu yerler olma hüviyeti ile kutsal mekanlardır. Nitekim Cenab-ı Hak, hutbemize başlık yaptığımız mübarek ayetinde şöyle buyuruyor:
"Hakikatte mescidler Allah (C.C.)'ındır. Onun için Allah (C.C.) ile birlikte hiçbir (şeye, hiçbir kimseye) tapmayın."(1)
Bir Hadis-i Şerifinde Peygamberimiz ise şöyle buyuruyor:
"Allah (C.C.)'ın en çek sevdiği ve hoşlandığı yerler mescidlerdir."(2)
Gerek ayeti kerimede ve gerekse hadisi şerifte önemi belirtilen camileri, başta Rasulullah Efendimizin hayatla ilgili faaliyetlerinin devam ettiği yerler olarak görmek mümkündür. O, Mekke devrinde müşriklerin hakimiyeti altında bulunmasına rağmen cami ile alakayı hiç kesmemiş, Mescid-i Haram'a giderek Kâ'be duvarına yönelip ibadetlerini yapmıştır. Mekke'den Medine'ye hicret esnasında da bunu sürdürmüş, hatta onbeş asır öncesinin mütevazı imkanlarıyla mescid yapımına bile geçmiştir. Daha ayağının tozunu silmeden nurlu ve uğurlu elleriyle taş taşımış, bizzat amele gibi çalışmış ve Kuba Köyü'nde İslâm adına ilk mescidi inşa etmiştir.(3) Yine Hicri 1. yılında da Medine Mescidini inşa ederek Müslümanların hizmetine sunmuştur.(4)
Bundan sonra da Müslümanlar durmamışlar, ihtiyaç duydukça büyüklü küçüklü her tarafta sayıları milyonları aşan mescid ve camiler bina etmişlerdir. Bu hayırlı iş, Rasulullah ve O'nun yolunda yürüyenlerin bizlere bıraktığı en büyük kültür mirasıdır. Peygamberimizden bizlere kalan bu mirası devam ettirmek ve yaşatmak bizlerin görevi olmalıdır. Zira Allah (C.C.)'ın Rasülü Hadis-i Şerifte şöyle buyurur:
"Her kim Allah (C.C.) için bir mescid bina ederse, Allah Teala da ona Cennette onun mislini bina eder."(5)
Bir Hadis-i Şerifte yapımı ile sayılarının artırılması istenilen camilerimizin, dinî birliğimizin temindeki önemi açıkça ortadadır. Bu yerlerde teşekkül eden cemaat, toplu halde mi'raç halindedir. O anda tazelenen imanları ile her zaman dipdiri kalırlar. Bu güzide topluluğun her bir ferdi Cenab-ı Hakk'a kullukta çırpınırken, yaratanına olan bu ibadetini cemiyete taşımanın da huzuru içindedir. Böylece toplum içinde dayanışma gelişir. Varlığımızın devamı olan birlik kuvvetlenir.
Hayatımızın her safhasında cemiyete hizmet arzumuzun geliştiği camilerin, başka bir açıdan fonksiyonu da, dinî eğitim ve öğretimin yapıldığı bir okul olmasıdır. Rasulullah devrinde başlayıp, ashab devrinden beri süre gelen bütün dinî ve içtimai meseleler camilerde çözülürdü. Hem ibadet, hem de dinî ve dünyevi işlerin de görüşüldüğü camilerimiz, Müslümanlar için ilim ve meşveret durağı olmuşlardır.
Camilerimizin varlığı bizler için mutlu bir olaydır. Millet olarak bu haşmetli mabedlerimizin kıymetini kavrayalım. Cami ile olan bağlarımızı koparmayalım. Evlatlarımızın idrak sahifesine de bu yerlerin engin ve derin ruhunu nakşedelim. Sadece yaşlılara, emeklilere tahsis edilmiş, pırıl pırıl gençlikten mahrum, kederli ve matem yuvasına döndürmeyelim. Kalpleri iman ateşi ile yanan ibadet vecdi ile coşan mü'minler olarak camilerimizin maddi yapılarından çok, ruhlarını diriltmeyi de ihmal etmeyelim. Hutbemizi Kur'an-ı Ke-rim'den bir ayet meali ile bitiriyorum.
"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve Ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkalarından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.(6)
(1) Cin Suresi, Ayet: 18.
(2) et Tacü'I Câmi'li-l Usul, C:1, s.230.
(3) Büyük islam Tarihi, c.2, s. 750,
Hatemül Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı.
(4) Ibid.
(5) Sah. Mûs. Terc ve Şerhi, c.3, s.377
(6) et-Tevbe Suresi, ayet: 18.