Bilgi notu, kısa haber, aforizma kırması bir söylem sosyal medya üzerinden kuşatıyor hayatlarımızı. Tırnak içinde bu şeffaflıkta gösterilenin gerçekten o mu yoksa bir başka şey mi olduğunu sorgulamaya fırsat bırakmayan bir sağanak bu. Tıpkı bir nehrin yatağındaki taşların zamanla pürüzlerini cilalaması gibi… Dijital bir elek aynıları bir araya toplarken yabancıların ötelendiği, öteki sayıldığı bir ayrışma. Dayatılan şeffaflıkla herkesin birbirini gözetlediği bir ağ kurulurken tepedeki “büyük göz” bütün hayatları gözleyerek an itibarıyla duygu ve düşünceleri okuyarak kendi egemenliği için yeni stratejiler ve taktik hamleler geliştirmektedir.

“Büyük Ağabey”in gözetlediği bir dünyada yaşıyoruz artık. Yaşadığımız hayat, Orwell’in 1984 romanı değil gerçek… Hem kurban, hem de fail olmak dayatılan şeffaflığın görünmez yüzü bir hayatlar yelpazesi insanlara yaşatılan.

“…Tele-ekran aynı anda hem alıcı hem de verici işlevi görüyordu. Fısıltıyla konuşmadığı sürece Winston’ın çıkardığı her ses tele-ekran tarafından alınıyordu; dahası, madeni levhanın görüş alanında kaldığı sürece Winston işitilmekle kalmıyor, görülebiliyordu da. Hiç kuşkusuz, ne zaman izlendiğinizi anlamanız olanaksızdı. Düşünce Polisi’nin, kime ne zaman ve hangi sistemle bağlandığını kestirmek çok zordu. Herkesi her an izliyor da olabilirlerdi. Ama size istedikleri zaman bağlanabildikleri açıktı. Çıkardığınız her sesin duyulduğunu, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız; zorunda olmak ne söz, artık içgüdüye dönüşmüş bir alışkanlıkla öyle yaşıyordunuz. …” (1984, George Orwell)

“Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.” (1984, George Orwell)

Totaliter gözetlemenin modernliğini ve tarihsel süreç içindeki yerini en güzel anlatan Orwell,

“…Bunun bir nedeni, eskiden hiçbir yönetimin yurttaşlarını sürekli denetim altında tutma gücüne sahip olmamasıydı. Ne var ki, matbaanın bulunması kamuoyunu yönlendirmeyi kolaylaştırdı, sinema ve radyo bu süreci daha da güçlendirdi. Televizyonun gelişmesiyle ve aynı aygıtın hem alıcı hem de verici olarak kullanılmasını olanaklı kılan teknolojik ilerlemeyle birlikte, özel yaşam ortadan kalktı. Bütün yurttaşlar ya da en azından izlenmeye değer bütün yurttaşlar, günün yirmi dört saati polis tarafından gözetlenebiliyor, bütün öteki iletişim kanallarından uzak tutulabildikleri gibi, sürekli resmi propagandaya bağımlı kılınabiliyorlardı. Artık ilk kez, yalnızca devlet iradesine tam bir boyun eğişin dayatılması değil, tüm yurttaşların tümüyle aynı düşüncede olmaları da sağlanmıştı. …” demektedir.

(1984, George Orwell)

1984, George Orwell’in geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, hayalî olduğu kadar gerçekçi bir romandır bu. Orwell, romanın yayımlanmasından (1949) yedi ay sonra, 21 Ocak 1950'de hayatını kaybetmiştir. Ancak Orwell’in romanı artık gerçektir.

İşte açık istihbarat bir haber… CIA günde 5 milyon tweet okuyor!

“Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA), günde yaklaşık 5 milyon tweet takip ediyor. CIA'nın Virginia'daki Açık Kaynak Merkezi'nde yüzlerce uzman, Arapçadan Mandarin Çincesine birçok dilde sosyal medya yazışmasını izliyor.

Twitter, facebook ve bloglardan elde ettikleri bilgileri yerel gazeteler, haber kanalları, yerel radyo istasyonları ve internet sohbet odalarından topladıkları bilgelerle karşılaştıran uzmanlar, yaklaşan krizler ve siyasi gelişmeler üzerine öngörüde bulunuyor.

11 Eylül olaylarını araştırmakla görevli Komisyon'un önerisi üzerine kurulan merkezin önceliği terörle mücadele. Olası bir saldırıyı önlemek amacıyla adresi gizli tutulan merkeze bağlı uzmanlar, ABD'nin çeşitli ülkelerdeki büyükelçiliklerinde de görev yapıyor. Açık Kaynak Merkezi, 2009'da İran'daki halk ayaklanmasının ardından sosyal medyayı incelemeye başlamış. Merkezin topladığı bilgiler, Başkan Barack Obama'ya verilen günlük istihbarat brifingde gündeme getiriliyor. Merkez yöneticileri, hızla gelişen krizlerle ilgili istihbarat toplamak için facebook ve twitter'in en önemli kaynaklardan biri haline geldiğini açıkladı.” (http://www.ntv.com.tr/dunya/cia-gunde-5-milyon-tweet-okuyor,crl7OW8Vv0C_xoN8GEs-tQ)

CIA’nın internet öncesi dönemde yan kuruluşu bir şirket veya şirketler marifetiyle dünyadaki bütün yayınları izlediği ise bilenler için hayli eski bir gerçektir. Akbabanın Üç Günü adlı filmi izlemiş miydiniz?

Ayrıca hemen herkesin cebinde taşıdığı kredi kartları ile kimin nereden ne aldığını izlemek mümkün. Ya cep telefonları? Kim ne zaman, nerede izlemek mümkün… Halkın kullandığı otobüs kartları bile çipli değil mi? Şimdi bir de çipli kimlik kartları herkese verildiğinde Büyük Ağabey’in keyfini varın siz hesaplayın… Ne şeffaf bir dünyada yaşıyoruz değil mi?