29 Ocak 2016 Cuma günü CNN Türk'te, Taha Akyol'un Bülent Arınç'la söyleşisi...
Yapılan bazı açıklamalar, iktidar tarafında önemli bir sarsıntı yarattı. Daha doğrusu AKP iktidarı içinde yaşanan, ama görünmeyen önemli bir sorun görünür oldu.
Peki, ne demişti Bülent Arınç?
"Dolmabahçe Mutabakatında okunan metin hükümetin önüne gelmişti. Oturma düzenine kadar her şey kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanının haberi olduğunu biliyorum..."
Cumhurbaşkanı Erdoğan ne cevap vermişti?
"O zat (!), benimle çalıştığı zaman içerisinde bunları konuşmamıştır. Parlamentodan çıktıktan sonra kalkıp da Cumhurbaşkanı hakkında böyle doğru olmayan ifadeler kullanılmasını kabul etmek mümkün değildir."
Başka şeyler de söylemişti Bülent Arınç:
"Sadece Can Dündar ve Erdem Gül hakkında açılan davalar için değil, bugün paralelle mücadele kapsamında açılan o kadar davalar var ki, üstüme cübbeyi yeniden geçirmeyi arzu ediyorum" demişti.
Ve de özellikle bugünkü dış politikaya gönderme yaparak "...Meydan mitinglerinde hamasetle dış politika olmaz" demişti.
***
İşte bu sözlere ve diğer söylenenlere, Erdoğan cevap verdiği gibi iktidar yanlısı gazetelerde de hakaret dolu cevaplar verildi.
"Ey Arınç, Aydın Doğan'a, HDP'ye ve FETO'ya arka çıkan sözlerin gösteriyor ki, senin amacın başka. Giyeceğim dediğin avukatlık cübbesini giy ve yeni yol arkadaşlarının imdadına yetiş" denildi.
"Başbakanlık ve Genel Başkanlık verilmediği için duygusal kopuş ve Cumhurbaşkanı'ndan intikam almak..." denildi.
"Manisalı Lawrence'ın son çırpınışları..." denildi.
Ve daha neler...
Lawrence, Osmanlı'ya karşı Arap ayaklanmasında etkin olan bir İngiliz subayıdır.
Lawrence benzetmesini, daha önce de Erdoğan yapmış ve 17 Aralık operasyonları sürecinde Fethullah Gülen için "Modern Lawrence" demişti.
***
Peki, Arınç neden birdenbire patladı, yapılacak hakaretleri neden göze aldı?
Sanırım doğu ve güneydoğudaki son gelişmeler, özellikle Cizre'deki manzara, yargıdaki siyasi ipotek Türkiye'nin nerelere savrulduğunu göstermiş ve bir sorumluluk yükler olmuştur.
Çünkü bu kişi, AKP'nin 4 kurucusundan biridir. Meclis Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, 20 yıl milletvekilliği, hükümet sözcülüğü yapmış, konumu gereği devletin derin bilgilerine sahip olmuş bir kişidir. Yani sıradan biri değildir.
Özellikle bu söyleşide:
-Doğudaki tehlikeyi belirtmek için "terör örgütünün, dış dünyada kendisine destek bulabileceği bir ortamdayız" diyerek çözüm sürecinin rafa kaldırılmasının bu ülkeye nelere mal olacağına, sorunun küresel güçlerin alanına doğru kaydığına işaret etmiştir.
Çünkü Arınç, daha önce yani Aralık 2012'de "Kürtlüğü inkâr ederseniz, var diyenlere de cezaevi yolunu gösterirseniz bu işin çözümü olmaz" demişti.
Yine bu konuda dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Eylül 2009'da "Kürt sorununu çözmezsek büyüyeceğini..." ve Ekim 2010'da Meclisin açılışında "Biz çözmezsek başkaları istismar eder" demişti.
Yani özet olarak "Kürt sorununu biz çözmezsek başkaları çözer" denilmişti.
Ki, başkalarının da Irak'ta, Suriye'de bu sorunu nasıl çözdüğü görülmüştü.
***
Ve yine Arınç, "Hakim ve savcıların adalet ve vicdanından başka bir takım korkularla hareket etmesi, bugün en büyük sorundur. Belli yerlerden talimatlar almaktan korkuyorlar" demişti.
Yani öteden beri dillendirilen 'yargı üzerindeki siyasi ipotek' devletin derin bilgilerine sahip bir kimlik tarafından yüksek sesle ifade edilmişti.
İşte tüm bu söylenenler, güç sarhoşluğu yaşayan bir iktidarın içinde giderek sessizce büyüyen itirazların, Arınç ağzından seslice dışavurumu olmuştu.
***
Elbette Arınç'a, şu soruları da biz sorabiliriz:
-Bugün giymek istediğiniz avukatlık cübbesini, Ergenekon, Balyoz, KCK davalarında giymeyi neden düşünmediniz?
-TRT size bağlıyken, RTÜK üzerinden medyaya yapılan baskılara neden karşı olmadınız?
-Gösterdiğiniz bu tavrı 17/25 Aralık sürecinde neden göstermediniz?
-Bir yıl önce 4 bakanın yüce divana sevki reddedilirken neden sessiz kaldınız?
Ve bu sorular daha da çoğaltılabilir.
Ancak Arınç'ın söylemek istedikleri ve söyledikleri, bu sorularla savuşturulur ve de üstü örtülür olmamalıdır.